Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 2

79 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN ŞUBAT 2020 Kararlar 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38). 50.Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil den- ge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate ala- caktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71). (2)İlkelerin Olaya Uygulanması 51. Somut olayda elverişlilik ve gereklilik ilkeleri yönünden tartışılmayı gerektirecek bir yön bulun- mamaktadır. Asıl üzerinde durulması gereken müdahalenin orantılı olup olmadığıdır. Bu itibarla uygulanan tedbirle başvurucuya aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerek- mektedir. 52. Başvurucu öncelikle satın aldığı taşınmazda inşa ettirdiği yapı için aldığı ruhsatın hukuka aykırı olarak yargı kararıyla iptal edilmiş olduğundan yakınmaktadır. Başvurucuya göre bu taşınmaz üzerinde 19. yüzyıldan kalan bir yapının mevcut olduğu resmî kayıtlarla sabittir. Başvurucu bu yapının 1932 yılında çıkan bir yangın neticesinde tamamen yok olduğunu, kendisinin de bu yapıyı aslına uygun olarak yeniden inşa ettirmek istediğini ifade etmektedir. 53. Öncelikle başvurucunun müdahil sıfatıyla davaya katılabildiği ve kendisini vekil ile temsil ettirdiği yargılama sırasında iddia ve itirazlarını etkin bir biçimde dile getirebilme imkânını bulabildiğine dikkat çekilmelidir. 54.Diğer taraftan başvurucu söz konusu iddialarını derece mahkemeleri önünde de dile getirmiş, mahkemelerce söz konusu iddialar detaylı olarak incelenmiştir. Bu bağlamda Anayasa Mahkeme- sinin -kural olarak- imar hukukuna ilişkin kuralları değerlendirme gibi bir görevinin bulunmadığı belirtilmelidir. Bu görev açıkça keyfîlik veya bariz bir takdir hatası içermemek kaydıyla derece mahkemelerine aittir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi ise yapı ruh- satının iptali yönündeki müdahale bakımından somut olayda mülkiyet hakkının korunmasının ge- rekliklerinin yerine getirilip getirilmediğini belirlemekten ibarettir. 55. Başvurucunun açtığı davada derece mahkemelerince bir yapının korunması gerekli eski eser sa- yılarak yapıya yapı ruhsatı verilebilmesi için öncelikle eski bir yapının varlığını kanıtlayan fiziki bulguların mevcut olması gerektiği vurgulanmıştır. Ancak somut olayda taşınmaz üzerindeki eski eser sayılabilecek yapının 1932 yılında yıkılmış olduğunu tespit eden derece mahkemeleri bunun yanında yıkılan söz konusu yapının yapım teknikleri ile mimari yönden yapıldığı dönemin özellik- lerini taşıyıp taşımadığını belirleyen rölövesi ile kazı rölövesinin bulunmadığı gerekçesine dayan- mışlardır. Bu durumda uyuşmazlıkta uygulanan hukuk kurallarının yorumuna ilişkin olarak derece mahkemesince ortaya konulan gerekçelerin başvurucunun iddialarının aksine keyfî olmadığı an- laşılmaktadır. Bunun yanında Boğaziçi alanında yer alan taşınmazlar için genel imar kurallarından farklı düzenlemeler öngörülebilir. Buna göre başvuruya konu taşınmazın 2960 sayılı Kanun hü- kümleri kapsamında doğal ve tarihî önemi sebebiyle korunması gereken Boğaziçi alanında yer aldığı dikkate alındığında bu alanın korunması yönünden kamu makamlarının belirli bir takdir yetkilerinin olduğu da kabul edilmelidir. 56. Somut olayda başvurucu, ilgili taşınmazı 2000 yılında satın almış; satın aldığı tarihten sonra 29/12/2006 tarihinde kendisine inşaat ruhsatı verilmiştir. Bunun üzerine komşu taşınmazlardan

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1