Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 5

50 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN KASIM 2021 Bunlar öneriden çok basit gerçeklerdir. Şirketlerin ve devletlerin kar talepleriyle günü kurtarma po- litikalarının gelecekteki iklim krizinin getireceği ekonomik krizleri engellemeyeceği ortadadır. Ulus- lararası hukukun iklim ve doğa üzerine eğilmesi kadar, devletlerin de yerel hareketleri desteklemesi, alıcı ortamların yerel yeşil hareketlerle korunması ve bireylerin-kuşakların bilinçlendirilmesi gerek- mektedir. İktidar büyük çaplı şirketlere / çok uluslu örgütlere kaymaya başlamıştır ve birçok karar NATO, BM, G7, Merkez Bankası, uluslararası büyük çaplı şirketler vs. gibi demokratik olmayan örgütlerce alınmak- tadır. Bu kararlar ulusal devlet kararlarından çok daha büyük çaplıdır ve birçok insanı etkiler. Çok uluslu örgütlerle kıyasladığımızda şirketlerin verdiği kararlar neredeyse hiç şeffaf değildir ve halk neredeyse bunlardan hiç haberdar olmaz 13 . Yerelleşme ise homojen bir toplum yapısının içerisinde bölgecilik olarak adlandırılabilecek çoğunlukçu bir hal almış durumdadır . Tüm bunlardan dolayı asıl hedef ötekileştirmeden, yerelde bir savunu gerçekleştiriyor olsak da kendi etik kodlarımızla tek tek bireyler olarak bir bütün oluşturmaktır. Salt tüketicilikten bireysel bir yurttaşlık statüsüne geçil- mesi gerekir ancak bu yurttaşlık sadece bir devletin hukukuna değil dünya hukukuna bağlı olarak hak savunusunu getirmelidir. Belki de tüm bunlar arasındaki en büyük tehlike, çoğu insanın ekonomik toparlanmaya öncelik vermek isteyeceği gerçeğidir . İklim ve ekolojik krizlerin etkilerini hafifletmek için temel toplumsal değişime daha az istek duyulabilir. İklim eyleminin bekleyebileceği fikri derinden kazınmıştır. İklim biliminde olduğu gibi, hükümetler, şirketler, medya ve birçok seçmen, pandemi riskleri ve sağlık ve sosyal hizmetlerin toprağa aktarılmasının sonuçları hakkında uzman görüşlerini göz ardı ederek, eko- nomiye ağırlık vermiştir. Ancak iklim krizi, koronavirüs ve insan nüfusunun, sonuçları ekonomik ve politik sistemlerimizin zorunluluklarının, önceliklerinin, kırılganlıklarının ve adaletsizliklerinin ürünü olduğunun da ortaya çıkmasıyla ekonominin önceliğine dayanan fikir aktarımını değiştirmek müm- kündür. Hükümetlerin göz önünde tuttuğu çevresel etki değerlendirmelerinin bireye indirilmesi gerekmek- tedir. Zira akademik bilme edimiyle toplumsal hareketler arasında oluşan ikilik yaşadığımız dünyayı tam anlamıyla bilmenin ve yorumlamanın imkânsız olduğunu varsayıp harekete geçmeye direnmeye neden olmaktadır. Bu yüzden bilgi birikimimizi içinde yaşadığımız gerçekliği dönüştürmek adına mü- cadeleci bir yerden kullanmalıyız. 4. SONUÇ Enformasyon çağına geçiş yapmamızla birlikte bireysel aydınlanma, sosyal medyanın bireyleri hare- kete geçirici ve hak savunusu yapmaya itici etkisiyle artık en zayıf halka olarak görülen birey, bilgisiy- le ve hukuksal araçlarla şirket-devletlere karşı hakkını savunabilecek bir konuma gelmiştir. Ortaçağ’ın en “zayıf halka; insan” inanışı mitleşmekte, bunun yerine yeni dünya düzenine ve bireysel temsile inanan halk düşüncesi geçmektedir. Ancak yeni çağın getirdiği bu düşünüş ifadesinin işlerliği için her şeyden önce etkin bir hukuk siste- mine ve insan haklarının işlerliğine güvenin toplumda var olması gerekmektedir. Aksi halde bireyler ve toplum hukuka ve hak arayışına yabancılaşarak, hukuku ve hak aramayı iktidarın ve üst kurumların 13 (Dahrendorf)

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1