Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 5

49 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN KASIM 2021 Hukuki işlerliğin olduğu bir düzende, bireyler haklarının bilincinde, devletlere ve şirketlere bu tür hakka dayalı mekanizmalarla baskı yaparak savunularını sürdürmeli ve bu savunularını teknolojinin getirdiği tüm araçlarla toplumun her kesimine de duyurmalıdır. Elimizdeki örneklere baktığımızda, bazen hareket alanımızın bireysel olarak kısıtlı olduğunu ve yıllar süren dava/eylem/kampanyaların sistem karşısında etkisiz kaldığını da gözlemlediğimiz olabilmek- te. Ancak bu örneklere bakarak ve toplumların/bireylerin üst otoriteler karşısında pasifize olmasına ve elde edilmiş kazanımların da kaybolmasına sebebiyet vermemek gerekmektedir. Yeni mücadele alanlarının ve araçlarının da her zaman ihtimal dahilinde olduğunu bilmeliyiz. Zira her bireyin “kendi mahallesinden mesul” olduğu bir “köy dayanışması” ile çevre haklarını kullanarak etik bir savunu ge- liştirmesi her zaman önü açık bir yol olacaktır. Yasa dışı balina avcılığına karşı Japon filolarıyla savaş halinde olan Sea Shepherd, HES’lere karşı mücadele veren yerel halk kitleleri, Friday For Future’ın iklim aktivistleri, Brezilya’da Bolsonaro hükümetinin Amazon Ormanları’nı tahrip etmesine karşı çıkan Amazon yaşayanları hepsi aynı özden beslenen savunulara örnektir. Tüm bunların eşgüdümü olarak, ekolojik dengeyi korumak adına bireysel bir öz savunma yapılması gerekmektedir. Bu savunma, var olan sistemin temel sorunlarını algılayarak, sistemi yıkmaya yö- nelik devrimci bir hayal ürününün peşinden koşarak değil sistemin araçlarıyla sistemin hasarlarını tedavi eden bir yeşil 11 gibi hareket ederek var olabilir. 1969 yılında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri U-Thant’ın, devletleri çevresel sorunlar karşısında be- raber hareket etmeye çağırması; sonrasında, Roma Kulübü’ nce yayınlanan rapor, 1972 yılında Birleş- miş Milletler’ce gerçekleştirilen Stockholm Konferansı , akabinde, Akdeniz Eylem Planı, Brundland Raporu, 1992 Rio Konferansı ve 2002 Johannesburg Zirvesi gibi kırılma noktaları, bu sürecin farklı dönemeçleri olmuştur. Ancak ne var ki, bütün bu gelişmeler, mevcut düzen konseptindeki kapsamlı bir değişimi ifade eder nitelikte olamamıştır. Temel referansları çevre korumacılık olan bu girişimler, mevcut çevre sorunlarının çözümü için spesifik nitelikli çözüm önerileri getirmiş, fakat, üretim ve tüketim kalıplarında gerçekleştirilmesi gereken bütüncül bir değişimi ifade etme cesaretini göstere- memişlerdir 12 . Küresel boyutta etkilerinin azaltılması ve mümkün olduğunca önüne geçilebilmesi için uluslararası düzeyde alınan önlemlerin minik çaplı iyileşmeler sağladığı ortadadır. Ancak Kyoto Protokol ü ya da Paris İklim Antlaşması gibi yenilikçi ve çevreci uluslararası girişimlerin yetersiz kaldığı, şirketlerin ik- limi korumak adına aldıkları önlemlerin kar marjlarını düşüreceği kaygısıyla arka plana atıldığı, yazılı kanunların dahi lobicilik faaliyeti etrafında aslında çok büyük çaplı şirketlere zarar vermeyecek şekil- de dizayn edildiği ortadadır. Devletlerin özellikle COVİD-19 gibi yakın tarihli pandemilerde de doğayı ve mevcut düzeni yeterince sahiplenip koruyamadığı ortaya çıkmışken, gerek iklimle ilgili uluslararası düzenlemelere daha çok devletin dahil olması, gerek bu düzenlemelerin daha kontrol edilebilir ve uy- gulanabilir bir mekanizmayla denetlenmesi konusunda çalışmaların artırılması gerektiği anlaşılmıştır. 11 Burada çevreci yerine yeşil kelimesi bilinçli olarak tercih edilmiştir. Zira her ne kadar uzaktan bakıldığında aralarında herhangi bir fark yokmuş gibi gözükseler de, kimi zaman aynı olgulara işaret etseler de çevreci ve yeşil terimleri aslında farklı yerlere göndermede bulunuyorlar. Çevreci sözcüğü daha çok, çevrenin korunması ve kirliliğin giderilmesine yönelik çalışmalar gerçekleştiren ve daha çok kurulu düzen içinde “yapıcı” etkinliklerde bulunan eylemcileri anlatmak üzere kul- lanılıyor. Yeşil sözcüğü ise çevre sorunlarının aslında var olan ekonomik-siyasal sorunların bir yansıması olduğundan yola çıkan, çevre sorunlarını siyasetin bir parçası olarak gören daha radikal eylemcileri ifade ediyor. (Duru 2013) Çevreci olmak, bireysel aktivizmle başlayan bir özsavunmanın kapitalist ekoloji alanına kayarak pazar içinde bir tüketim nesnesi olunma- sına sebebiyet verebilmekte ancak yeşil olmak daha bireyselde ve yerelde mücadele alanı yaratılmasını sağlamaktadır. 12 (ORÇUN İMGA, 2004)

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1