Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 5

48 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN KASIM 2021 Yine bahsi geçen “doğa ana” tabiriyle, bu sözleşmesel zemine yerel ölçekli ve atalar kültünden bes- lenen yerleşkeleri de içine alan ezoterik bir tarihi doku katılmıştır. Bu da bireysel ölçekte doğa insan bağına dikkat çekilmesini ve doğayı sadece hukuki koruma ile değil duygusal bir bağ olarak da gören anlayış ekseninde doğaya saygı anlayışını içkinleştirmiştir. Post apokaliptik bir gelecek olmasına gerek olmaksızın günümüzde ekolojik kaynaklara ulaşmakta eşitsizlikler yaşanmakta ve ekolojik haklara erişimde de sıkıntılar çıkmaktadır; politik ya da kapital açıdan güçlülerin erişeceği kaynaklar büyük eşitsizliklere ve ihlallere neden olmaktadır. Bu yüzden salt birey bakımından değil kırılgan grupların etkilenme eşiği de gözetilerek bir değerlendirme ya- pılmalıdır. Yine iklim krizinin getirdiği bir sorun olarak “iklimmültecileri” ortaya çıkmaktadır; bu durum düzensiz bir göç dalgası oluşturduğu gibi iklim mültecilerinin henüz tanımlanmış bir mülteci kavramına girme- mesi de hukuki bir niteleme problemini ortaya çıkarmaktadır 9 . Temel problemlerden birisi ekonomik çıkarların ekoloji gibi haklara kıyasla daha öncelikli görülmesi olsa da kapitalist ve pragmatik bir bakış açısıyla yaklaşıldığında dahi, insan neslinin ve sistemlerinin korunması için bile iklim krizinin önlenmesi, ekolojik çevreye karşı duyarlı hale gelinmesi gerekmek- tedir. Ekonomi, siyaset, kültür gibi faktörleri ön plana alarak yeşil olmayı lüks bir istek olarak gör- düğümüz takdirde kısa vadeli çözümlerle günü kurtararak; doğanın gelecekte karşılaşacağı krizi ve gelecek nesillerin haklarının ihlal edildiğini göz ardı etmiş olacağız. 3. BİREYSELLEŞEMEDEN BAĞIMSIZ BÜTÜNE İçinde varlığımızı sürdürdüğümüz toplumlarda sosyo ekonomik bir yaklaşım olarak teknoloji ile uyumlu sürdürülebilir ve fütüristik yeşil programların tercih edilmesi gereklidir. Zira çağı teknolojiden ayrık tutarak, toplumun bir derviş gibi inzivai bir yaşam süreceğini varsaymak gerçeklikten uzak bir yaklaşım olacaktır. Varoluşun insanın içindeki bireysel itkisiyle bağ kuran, ancak var olagelen yapı- lanmaları da dışlamadan onları bir araç olarak kullanan ve hareket alanı yaratan bireyselliğin önemi son yüzyılda öne çıkmıştır. Bu yüzden eldeki araçlarla bireyseli bütünsele yakınsayan bir yaklaşım benimseyerek hareket alanı oluşturmamız gerekmektedir. Devletlerin destekleri olmadan küresel ısınmanın getirdiği göç, eşitsizlik, sıcaklıkların artması, bi- yoçeşitliliğin azalması, iklimsel adalet temelli eşitsizliklerin yaşanması, su kıtlığı, kutup ve mercan ekosistemlerinin tahribata uğraması gibi küresel doğa problemlerini engelleyemesek de yakın geç- mişi de göz önüne alarak, politik çıkarlar ve şirketlere dayalı kar ile hareket eden devletlerden çok bireylere güvenebileceğimizin farkındayız . Bu yüzden insan eliyle oluşturulmuş hukuku, mahkeme kararlarını bir araç olarak kullanarak; eylem planları ve çevreci aktivizm ile şirketleri ve devletleri bi- reysel zorlayıcılıkla sınamalıyız. Örneğin Türkiye kapsamında İdarî Yargılama Usulü Kanunu (İYUK), gerek gerçek gerek tüzel kişilerin toplumsal yararları ve kamu düzenini zedeleyen idari işlem ve eylemlere karşı dava açabilmelerini öngörür: 10 Kişi, kendini doğrudan etkilemese hattâ ilgilendirmese de, sözgelimi imar düzenine, çevre sağlığına veya güvenliğine uygun olmayan kamusal etkinlikler konusunda yargı yoluna başvurabilir. 9 (Herrero) 10 (İdari Yargılama Usulü Kanunu 1982)

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1