Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 5

45 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN KASIM 2021 Tüm bu risk faktörlerine karşın en büyük Oikos’umuzun korunması içinse bir iklim savunusuna ihtiyaç duymaktayız. İhtiyacımız olan, teknolojiyi ve doğayı barıştırarak hukuku kullanan bireyi ve bireyle birlikte doğayı da aynı anda merkeze alan çözüm odaklı çabalardır . Zira farklı uçlardaki ayrıştırıcı anlayışlar çözüme yeterli değildir. Tekilliğin, Baudrillard’ın simülasyon evresinin, uzay madenciliği ve otonom yapıların konuşulduğu bir dönemde teknolojiyi tamamen bırakıp toplu bir tabii hale dönüş yapacağımızı varsayarak insan bencilliğinin radikal bir şekilde sonlanacağını öngörmek gerçekçi olmayacak ve post-modern algıda tinsel/ animist bir yaklaşım olarak görülerek insan pragmatizmine ters düşecektir. Buna karşın kapitalist sistemlerin sadece insanı temel alan, doğayı insan için gören yaklaşımının da geçerliliğini yitirdiği ve geri dönülmez zararlar verdiği ortadadır. Çalışma bu noktada iki kısma ayrıl- mıştır. İlk kısımda uluslararası düzlemde varlığını sürdüren, iklimi hukuk nezdinde koruyan ve bireysel olarak da kullanabileceğimiz çevre hakkı, yaşama hakkı ve bilgi alma hakkı gibi hukuki araçlar ele alınmıştır. Çalışmanın ikinci kısmında ise şirket-devletlerin, uluslararası sivil toplum örgütlerinin şef- faflıktan yoksun ve pragmatik politikalarının iklimi korumakta yetersiz ve umarsız olması karşısında bireylerin oluşturduğu bağımsız bütünün gerekliliğinden bahsedilmiş; post-modern dünya düzenin- de hukuku ve tekil bireylerin oluşturduğu bir bağımsızlar topluluğunu araç olarak ele alarak bireylerin yarattığı hareket alanı üzerinde durulmuştur. 2. İKLİM SAVUNUSUNDA HUKUK Çevre, insanlara sağladığı hizmetlerin toplamına indirgenebilir mi 3 ? Yoksa insanların varoluşundan bağımsız olarak kendine özgü bir değeri var mıdır? Doğaya vereceğimiz değerin ölçüsü hayat ka- litemizi artıran geri dönüşlerden daha fazlası mıdır? Doğanın doğa olmaktan kaynaklı bir hakkı var mıdır? Tüm bu sorular ekoloji üzerine düşünen herkesin sıklıkla yanıt aradığı sorulardır. Bu sorulara farklı görüşler çevresinde yanıtlar aranmıştır. Örneğin Christopher D.Stone , yeni ufuklar açan " Should Trees Have Standing? Toward Legal Rights of Natural Objects ” eserinde çocuk haklarını temsil etmek için atanan vasilerde olduğu gibi mah- kemelerin doğanın sahip olduğu hakları temsil edecek vasilere de yasal dava açma hakkı vermesi gerektiğini tartışmıştır. Bunun için de hukukun doğayı, sahip olunabilecek objeler yığını olarak değil, yasal hakları olan ve bu hakları mahkemede kullanabilecek suje olarak kabul etmesi gerektiğinden bahsetmiştir 4 . Bunun bir uzantısı olarak hukukun geniş yorumunda gerçek kişi olmamakla birlikte bir hakkın sahibi olarak nitelenen tüzel kişileri de görmekteyiz. Doğanın doğa olmaktan kaynaklı hakları olduğunun en radikal ayrımlarından biri de derin ekoloji gö- rüşünü benimseyenlerdir. Derin ekoloji , doğa ve insanı birbirinden ayıran insan-merkezci düalizmi ke- sin olarak reddederek insan ve doğayı bir bütün olarak ele almaktadır. Doğa algılaması ise, birbirinden bağımsız nesnelerin bir araya toplanması biçiminde değil, karşılıklı bağımlılık ve bağlantı içindeki bir olgular ağı biçimindedir. Derin ekolojiye göre, insan olmayan doğanın kendinde bir değer bulunmak- tadır. Bu çerçevede, insan, hayat ağının iplerinden sadece biri konumundadır 5 . Derin ekoloji yaklaşımı, 3 (Bell, 2020) 4 (ÜSTÜNER BİRBEN, 2013) 5 (ÖNDER, Tuncay: a.g.e., s. 149 tarih yok)

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1