Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 5

37 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN KASIM 2021 “önce çevre” diyene kadar. Yani çevrenin sağlığımızda, yaşamımızda ve geleceğimizdeki önemini tam ve kesin olarak anladığımızda: kaldırım taşındaki bir aşınma veya kırık bizi rahatsız ettiğinde, yol üze- rindeki çamur ve toz bizim için kabul edilemez olduğunda, apartmanın önünde yatan evcil hayvanın sırtını sıvazlayıp geçmek yerine evimize aldığımızda. Ancak bunlar için biraz daha zamana ihtiyaç var. 2006 yılında bir televizyon kanalının davetiyle Ergene nehrinin Uzunköprü’ye yakın bir kesiminde kirlilikle ilgili bir programa katıldık. Ergene nehri her gün farklı renge bürünür. O gün kırmızı ve kö- pük köpük akıyordu. Muhtemelen Çorlu veya Çerkezköy’deki bir tekstil fabrikası o gün kırmızı renkli tişörtler yıkamıştı. Programın sonunda yapımcı bana ve oradaki İl Çevre Müdürü'ne şu beklenen so- ruyu sordu: Bu kirlilik ne zaman ve nasıl sona erecek? İl Çevre Müdürü sözü alarak, hemen denetle- melere başlayacaklarını ve iki yıl içinde bitireceklerini söyledi. Mikrofon bana gelince ben gayet açık olanı söyledim; “Bir gün bu kirlilik bitebilir fakat biz onu göremeyiz çünkü Ergene veya Sakarya nehri veya benzer birçok örnekte kirliliğin bitmesi için çevresel kaygıların ekonomik kaygıların önüne geç- mesi gerekir”. Akademisyenler olarak geçen yaz önümüz açıldı. Yaz ayları boyunca ekranlardan inmedik. Farklı tele- vizyon ve radyo kanallarını gezdik ve hemen tüm sosyal medya olanaklarını kullanarak orman yangı- nını, müsilajı, taşkını anlattık. Akademisyenlerin bilgilerini paylaşabilecekleri ortamların gün geçtikçe artıyor olması olumlu bir gelişme. Tek sorun yazın bitiminde toplum olarak kazanımlarımızın ne du- rumda olduğu. Gerçekten çevre ve afetlerle ilgili sorunlarımızda bir iyileşme oldu mu? Önümüzdeki yaz deniz salyası, taşkın, orman yangını ve benzeri çevre sorunları azalmış olacak mı, veya biz bunlara daha hazırlıklı bir duruma gelmiş olacak mıyız? Çevreye Bakış Türkiye’de çevre sorunlarına mevcut bakışımız çevre sorunlarının çözümünü olanaksız hale getirmek- te. Bunu, deniz salyası konusuyla örneklendirelim. Bize göre deniz salyası sorununun çözümü aslında net ve basit ama hiçbirimizin işine gelmiyor: “Ya Marmara denizi çevresindeki nüfus başka bölge ve şehirlere kaydırılacak, ya da arıtmalar çalıştırılacak” , ki bunların da katlanmak istemeyeceğimiz ciddi ekonomik maliyetleri var. Mevcut bakıştan kastettiğimiz, alışılageldiğimiz mevsimlik çözüm anlayı- şı, yani “bu seneyi atlatırsak seneye bakarız” veya “sorunları sorun etmezsek ortada sorun kalmaz” düşüncesi. Burada kesinlikle siyasileri ve yöneticileri kastetmiyoruz çünkü onlar bizim seçtiklerimiz. Bizim oylarımızla geliyor ve bizim istediklerimizi yapmaya çalışıyorlar. Oy isterken çevre sorunlarını çözeceğini ifade eden siyasetçiler görmediğimize göre böyle bir vaat seçmen tarafından zaten satın alınmıyor demektir. Kısaca başımıza ne geliyorsa, sebebi bizzat kendimiziz. Halihazırda deniz salyası ve benzeri çevre sorunları ile ilgili yürürlükteki geleneksel çözüm; görünen salyaları uzaklaştırmak, seneye olacakları seneye düşünmek. Yani “kırıntıları kanepenin altına süpüre- lim şimdilik, gözükmesin”. Taşkın konusu da benzer bir durum aslında. Çözümü birçok ülkede görebiliriz. Emlak ve sigorta sis- teminde yeni bir düzenleme, yanında periyodik drenaj sistemi bakımları. Aynı zorunlu deprem sigor- tasında olduğu gibi riskleri dikkate alan bir sigorta sisteminin kurulması. Bu durumda örneğin akarsu taşkın ovasındaki bir evin sigortası yüksek olacak ve dolayısıyla oraya inşaat yatırımı yapmak ter- cih edilmeyecek. Ayrıca su ve kanalizasyon idaresi yağmur suyu drenaj sisteminin bakımını evlerin konumuna göre belli ücret karşılığında periyodik olarak yapacak. Herhangi bir taşkın zararı duru-

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1