Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 5

24 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN KASIM 2021 Yukarıda aktarılan BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Raporu’nun ( Ağustos 2021 ) yazarlarından birisi olan Oxford Üniversitesi’nden Dr. Friederike Otto’nun deyişiyle, “ iklim değişikliği geleceğin sorunu değil, bugünü ve her bölgeyi etkileyen bir sorun ” oldu. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde (BMİDÇS) “ karşılaştırılabilir bir zaman döneminde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan etkinlikleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik " şeklinde tanımlanan iklim değişikliği olgusu teorik, soyut ve geleceğe dair bir tartışma olmaktan çıkmıştır. Bugün, bir anlamda, “çevre sorunları” kavramı giderek farklılaşmış ve yan, tali, ikincil bir mesele ol- maktan çıkmıştır. Belki de “çevre sorunu” değil, gerek ülkeler gerekse bir bütün olarak Dünya için bir güvenlik, bir varoluş sorununa dönüşmüş asli bir mesele var önümüzde. Dünya’da yaşamın sürdürülebilmesi için mevcut işleyişlerini korumamız gereken iklim, biyolojik çe- şitlilik, orman ekosistemleri, hidrolojik döngü ve besin akış sistemlerinde ciddi sıkıntılar yaşandığını görüyoruz. Birbiriyle bağlantılı bu sistemlerin sürdürülemez hale gelmesi, bildiğimiz yaşamın sona ermesi anlamına gelecektir. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerini en fazla yaşayacak bölgelerden birisi olan Akdeniz’de yer alan ve bölgede değişimin etkilerini en fazla yaşaması beklenen ülkemizde, yakın zamanda gerçekleşen afetler, bilimsel öngörülerin ne kadar haklı ve yerinde olduğunu ortaya koymuştur. Marmara Denizi’nde gerçekleşen müsilaj sorunu bunun iyi bir örneğidir. Bilim insanlarının yıllardan bu yana uyardıkları risk gerçekleşiyor; aşırı nüfus ve plansız bir büyümenin eseri olarak, 1990’lardan sonra, her tür atığımızı doğru dürüst arıtmadan derin deniz deşarjı ile yaşayan bir eko-sistem değil de bir “alıcı ortam” olarak gördüğümüz Marmara Denizi’ne boşaltmamız sonucunda, nadir bir deniz varlığı bataklığa dönüşme noktasına gelmiştir . Marmara Denizi gibi görece durgun, kapalı bir eko-sistemde, etrafındaki yedi şehrin tamamının bütün kentsel atık suları ve sanayi-tarım atıkları 1989 yılından bu yana derin deniz deşarjı yoluyla doğrudan Marmara Denizi’ne veya Marmara Denizi’ne akan derelere boşaltılmıştır. Bu sürecin başlamasından hemen sonra Marmara Denizi’ndeki biyolojik çeşitlilik inanılmaz ölçüde azalırken , Marmara’ya özgü balıklar ve diğer deniz canlıları bir bir ortadan kaybolmuştur. Oksijensiz kalan Marmara Denizi’nde ötrofikasyon ile deniz salyası sorunu ortaya çıkmıştır. Neyi, Ne Zaman ve Nasıl Yapmalıyız? Peki, ne yapmalıyız? Küresel anlamda çevre sorunlarının ortaya çıkmaya başlamasıyla birlikte BM tarafından uluslararası konferanslar düzenlenmeye başlanmıştır. 3 Aralık 1968’de BM Genel Kurulu’nda kabul edilen 2398 sayılı “İnsan Çevresinin Sorunları” başlıklı Karar ile yapılması kararlaştırılan ve 5-16 Haziran 1972’de Stockholm’de yapılan “İnsan Çevresi Konferansı” ile başlayan bu süreçte anlamlı bir yol haritası be- lirlenmeye çalışılmıştır. Bu konferansların her birinin sonunda bir politika belgesi, bir eylem planı ve bir kurumsal yapı oluş- turulmaya gayret edilmiştir. Nitekim, 1972’de yapılan Stockholm Konferansı sonucunda; 26 ilkeden

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1