Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 5

Avukat Gökhan Candoğan Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Türkiye Paris İklim Anlaşması’nı Onayladı; Peki, Şimdi Ne Olacak? Öteden beri, çevre ile ilgili herhangi bir tartışmanın doğ- rudan konusu haline gelen “Türkiye Paris İklim Anlaşma- sı’nı ne zaman onaylayacak?” sorusu, son derece hızlı gelişen bir sürecin sonunda, bir anda cevabını buldu. 21 Eylül 2021’de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yapılan “Paris İklim Anlaşması’nı ulusal katkı beyanı- mız çerçevesinde önümüzdeki ay Meclis’imizin onayına sunmayı planlıyoruz” açıklamasını takiben, 1 Ekim 2021 tarihinde “Paris Anlaşması’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi” TBMM Başkanlığı’na geldi. 5 Ekim 2021 tarihinde Çevre (tali) ve Dışişleri (Esas) Komisyon’ ları tarafından görüşülerek, oybirliği ile uygun bulunan teklif, 6 Ekim 2021 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilip aynı gün Cumhurbaşka- nı tarafından onaylandı ve 7 Ekim 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7335 sayılı “Paris Anlaşması’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” yü- rürlüğe girmiş oldu. Böylelikle; 21 Eylül 2021 ile 7 Ekim 2021 tarihleri ara- sındaki 16 günde , Türkiye, 2020 yılında Kyoto An- laşması’nın süresinin sona ermesiyle yürürlüğe giren Paris Anlaşması’na tam anlamıyla katılmış, 1-12 Kasım 2021 tarihleri arasında Glasgow/İskoçya’da düzenle- nen COP 26 (Taraflar Konferansı 26) toplantısına bir “plan ile” katılma şansı elde etmiştir. Peki; şimdi ne olacak ? Cevabı biraz da halen devam etmekte olan 26.Taraflar Konferansı (COP 26) çıktıla- rında gizli, sanırım. 2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması ile belir- lenen hedeflere dair değerlendirme için beş yılda bir toplantı düzenlenmesi kabul edilmiş ve ilkinin 2020 yılında yapılması öngörülmüştü. Ancak, diğer her şey gibi, 2020’de planlanan toplantı da pandemi sürecine takıldı ve 2021’e ertelendi. Yani, 26.toplantının Paris İklim Anlaşması ile ilgili ilk değerlendirme toplantısı olmak gibi özel bir yanı var. Zirve - şimdilik - nasıl gidiyor? İklim eylemcisi Greta’ya sorarsanız, " COP26’nın başarısız olduğu bir sır değil. Bir krizi, bizi içine sokan yöntemlerle çözemeyeceği- miz açık.” Buna karşın, en az emisyona sebep olmakla beraber olumsuz etkilerini en fazla yaşamakta olan ve bu anlamda “iklim adaleti” kavramının asli muhatap- larından olan Afrika ülkesi Ruanda’nın çevre bakanı Jeanne d’Arc Mujawamariya “Sadece şikayet etmek için şikayet ediyorlar. Başka bir çözüm öneriyorlar mı?” diyerek Greta ve diğer eylemcilere tepki gösterirken, yapılanların faydalı olduğunu , ifade etti. Bazı ülkeler kömür kullanımını -2030 ile 2040 arasında değişen tarihlerde- bırakmayı, yurt içinde veya dışında elektrik üretiminde kömür kullanımına dair yatırımları sonlandırmayı taahhüt eder, buna dair anlaşmalar im- zalarken, ortaya konan tek somut karar, hedef ve pla- nın bu olmaması çevre STK’larının öncelikli beklentisi. Beri yandan, 2021 kışının Avrupa için “zor” geçecek gibi görünmesi karşısında, olası bir enerji krizinin sü- rece olumsuz etki yapıp yapmayacağı izlenmeli. Zira, her ne kadar AB ülkelerinin tamamı Paris İklim Anlaş- ması’nı imzalayıp onaylamış olsa da, Anlaşma’nın im- zalandığı 2015 yılından pandemiye (2019) kadar AB toplam karbon emisyonlarının, beklentinin tam tersi bir şekilde, artması dikkat çekiciydi. Önümüzdeki kış aylarında, bazı Avrupa ülkelerinin enerji krizi nedeniyle yeniden kömürü gindeme getirme çabası içinde olduk- ları da biliniyor. Bize, Türkiye’ye düşen ise, Paris Anlaşması’nın onay- landığı hızda bir İklim Kanunu çıkarmak ve yeşil dö- nüşüm için ciddi bir çalışma içinde olmaktır. 2020 ile başlayacak AB düzenlemeleri ile sınırda karbon vergisi uygulamaya geçmeden, Türkiye gerekli yasal, ekonomik ve teknolojik önlemleri yaşama geçirme iradesini sergilemelidir. Yine 2022 ile gündeme gele- cek hususlardan birisi, gerekli çevresel yükümlülükleri yerine getirmeden çalıştırılmaya devam ettirilen ter- mik santrallere izin verilip verilmeyeceği hususudur. Herhangi bir gerekçe ile bu santrallerin çalıştırılması, bu aşamadan sonra hem şirketler hem de karar ve- ren yöneticiler açısından ciddi hukuki sorumluluklar gündeme getirecektir. Dileğimiz, yapıcı ve gerçekçi çözümlerin benimsenmesi, evimiz Dünya’nın uygarlı- ğa zemin oluşturma kapasitesinin sürdürülebilir kılın- masıdır.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1