Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 4
47 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN NİSAN 2021 Türkiye’nin iklim değişikliği müzakerelerindeki ikinci tutumu ise küresel iklim değişikliği ile müca- delede adil sorumluluk paylaşımı ilkesinin uygulanması üzerine olmuştur. Türkiye iklim değişikliğin- den en fazla etkilenen/etkilenecek ülkeler arasında yer alması nedeniyle tüm ülkelerin ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler ilkeleri çerçevesinde çaba göstermeleri gerekti- ğini müzakerelerde ifade etmektedir (KB, 2010). Ayrıca Türkiye gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ‘ tarihsel emisyonlar ’ ve ‘ tarihsel sorumluluklar ’ ayrımında ‘tarihsel sorumluluklar’ argümanını kul- lanmaktadır (Berberoğlu, 2009). Buna göre, Türkiye’nin pozisyonu sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerin tarihsel emisyonları nedeniyle emisyon azaltım taahhüdü almaları gerektiği ve bunun tüm ülkelerin gelişmiş düzeylerine göre düzenlenmesi ihtiyacıdır. Bu argümanıyla Türkiye, BMİDÇS’nin Ek-1 liste- sindeki ülkelerden açık bir şekilde ayrışmaktadır (Ari ve Sari, 2015). Bu pozisyon, Türkiye’nin Ek-1 listesinde olmaması gereken bir gelişmekte olan ülke olduğunu göstermektedir. Ancak, Türkiye’nin argümanları ve pozisyonu ne Ek-1 ülkelerinden ne de Ek-dışı ülkelerden destek görmemiştir. Bu du- rum Türkiye’nin herhangi bir siyasi müzakere grubunda yer almaması ya da alamamasının hem bir nedeni hem de sonucudur. Türkiye 2004 yılında BMİDÇS’ye ve 2009 yılında Kyoto Protokolüne taraf olmasında AB üyelik süreci ve BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği etkili olmuş olsa da Türkiye’nin BMİDÇS’de hareket alanını kısıtlamıştır. AB ilerleme raporlarında Türkiye’nin sera gazı emisyonlarını kısıtlamadığı açıkça yer almıştır (EC, 2008). Küresel ölçekte, Kyoto Protokolü’nün yetersizliği ve gelişmekte olan ülkelerin artan sera gazı emis- yonları nedeniyle yeni bir küresel anlaşmaya ihtiyaç duyulmuştur. 2011 yılında kurulan Durban Güç- lendirilmiş Eylem Platformu Geçici Çalışma Grubu (Ad Hoc Working Group on the Durban Platform for Enhanced Action-ADP) 2015 yılına kadar bağlayıcı ve kapsayıcı yeni bir hukuki düzenleme için çalışmasına karar verilmiştir (UNFCCC, 2012). ADP altında yeni iklim rejiminin hangi unsurlardan oluşması gerektiği ve adil bir sorumluluk paylaşımı için hangi araçların geliştirilmesi gerektiği ko- nuları müzakere edilmiştir. 2014 yılında gerçekleştirilen TK-20’de ADP müzakerelerinin ilk sonuçları ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu kapsamda tüm ülkelerin 2020 sonrası yeni bir anlaşamaya yönelik ta- ahhüt veya katkılarını sunacakları bir araç tanımlanmıştır. Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanı (Intended Nationally Determined Contributions- INDC) kavramı TK-20’de tüm taraflarca kabul edilmiştir (UN- FCCC, 2014). INDC bir taahhüt veya katkı verme biçimi olarak tanımlanmış, ülkelerin ulusal şartlarına, uygun olarak başta emisyon azaltımı olmak üzere taahhütlerini kendilerinin belirlediği bir formatta gönüllü olarak 2015 yılındaki TK’ye kadar BMİDÇS’ye sunmaları talep edilmiştir. Ülkeler 2015 yılında kendi ulusal şartlarına göre INDC’lerini BMİDÇS sekretaryasına sunmaya başlamıştır. Paris İklim Kon- feransı öncesi ülkeler yeni iklim anlaşmasının dünya kamuoyunun beklentilerini karşılamasına özen göstermiş ve INDC’lerini açıklamışlardır. 1-12 Aralık 2015 tarihlerinde yapılan TK-21’in sonunda Paris Anlaşması kabul edilmiştir (UNFCCC, 2015a). Paris Anlaşması uluslararası iklim politikalarının ve rejiminin değişimine yönelik dört önemli unsur içermektedir. Birincisi , Paris Anlaşması aşağıdan yukarı müzakere yöntemiyle hazırlanmıştır. Bu mü- zakere yönteminde kullanılan yenilikçi araç olan INDC başarılı olmuştur. Böylelikle her ülke ulusal şartlarına uygun olarak taahhüt verme imkânı bulmuştur. İkinci olarak, Paris Anlaşması kapsayıcı bir hukuki belgedir. Tüm ülkeleri içine almaktadır. BMİDÇS’deki Ek sınıflandırmasına gidilmeden tüm ülkeleri ulusal şartlarına göre iklim değişikliğinden sorumlu tutmuştur. Katı bir sınıflandırma olarak kabul edilen BMİDÇS Ek-1, Ek-2 ve Ek-dışı ifadeler Paris Anlaşmasında kullanılmamış; bunun yerine gelişmiş, gelişmekte olan ülke ve en az gelişmiş ülke ifadelerinin kullanılması tercih edilmiştir. Üçüncü olarak, Paris Anlaşmasıyla emisyonlara neden olan tüm sektörlere yönelik ‘Düşük Karbonlu Kalkınma- ya Geçiş’ için operasyonel nitelikte kararlar alınmıştır. Özellikle petrol ihraç eden ülkeler ve enerjide fosil yakıt bağımlılığı yüksek olan ülkeler için bu durum bir evrim niteliği taşımaktadır. Böylelikle tüm
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1