Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 4

38 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN NİSAN 2021 reye tek başına salındığında hiçbir olumsuz etki doğurmayacak olan bir maddenin başka bir madde ile teması olumsuz çevre etkisine yol açabilecektir. Bu durumda, tek başına olumsuz çevre etkisine yol açmayan maddenin diğer maddeyi aktive etmekteki rolünün de kanıtlanması gerekecektir. Bu ve benzer durumlar, çevre zararlarının tazmini bakımından daha esnek bir nedensellik arayışını ve dola- yısıyla, bazı ispat kolaylıklarının getirilmesini gerektirir. 3 Nitekim, çalışmanın başında anılan davaların pek çoğunda mahkemeler nedenselliğin kurulmasında ispat kolaylıklarından yararlanmışlardır. Çevre Kanunu’nda da her ne kadar nedensellik bağının ispatını kolaylaştıran kanuni karineler öngörülme- mişse de, elbette mahkemeler tarafından fiili karinelerin varlığının kabul edilmesi suretiyle nedensel- lik bağının gerçeğe yakın görünmesinin kanıtlanması da mümkündür. Buna göre, somut olayda zara- rın belirli bir faaliyete özgü kirlenmeden kaynaklanabilecek nitelikte olduğunun ispatlanması hâlinde zarara söz konusu faaliyetin sebep olduğu kabul edilebilir. 4 Türk hukuku bakımından TBK m.71 düzenlemesinden de yararlanarak kirletenin sorumluluğu bakı- mından nedenselliğin temel itibariyle çevre için önemli ölçüde tehlike arz eden faaliyet ile ortaya çıkan zarar arasında aranacağı sonucuna ulaşmak mümkündür. Bir başka deyişle, sorumluluk çevre için tehlike arz eden işletmenin faaliyet şeklinin ve amacının yarattığı tipik tehlikenin sebep olduğu ti- pik zararlar ile sınırlı olacaktır. Dolayısıyla, sorumluluğun sınırlandırılması bakımından tipik tehlikenin belirlenmesi önemlidir. Bu noktada ne ÇK m.28 ne de TBK 71 yol gösterici bir düzenleme içerdiğinden meydana gelen zarara sebep olan ve çevre için önemli ölçüde tehlike arz eden bir faaliyetin, tipik tehlike arz edip etmediğinin değerlendirilmesi somut olaya göre yapılması gerekir. Örneğin, bir fab- rikanın olağan işleyişi sırasında doğaya bıraktığı salınım, siyanür ile altın üreten bir tesiste siyanür havuzunun yıkılması, bir nükleer enerji santralinin sızıntı yapması bu anlamda tipik tehlikelerdir. İklim davaları kapsamında düşünüldüğünde nedenselliğin kurulması daha da zor olacaktır. Esasen emisyonların iklim değişikliğine sebep olacağı 1992 tarihli Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nden bu yana öngörülebilirdir. Ancak somut olayda zarara hangi faaliyetten kaynaklanan emisyonun sebebiyet verdiğini tespit etmek neredeyse imkansızdır. Kirletenin sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için aranan son şart ise zarar dır. Gerçekten de zarar yoksa sorumluluktan söz edilemeyecektir. Nitekim ÇK m.28’de de kirletenin sorumluluğunun doğa- bilmesi için kirlenmeden veya bozulmadan kaynaklanan bir zararın varlığı aranmıştır. Ancak klasik tehlike sorumluluğu düzenlemelerinin aksine ne ÇK m.28’de ne de TBK m.71’de zararın kapsamına ilişkin bir düzenleme getirildiğinden zararının belirlenmesinde TBK m.49-58 düzenlemelerinden fay- dalanılacaktır. Bu kapsamda talep edilebilecek zararlar, önleme ve temizleme masrafları, malvarlığı zararları ve kişi varlığı zararları olarak üç başlıkta toplanmaktadır. Kirlenmenin gerçekleşmesi ve zararın ortaya çıkması durumunda, kirlenmeden doğrudan zarar gö- renlerin yapmış oldukları önleme ve temizleme masrafları zararın artışının önlenmesine yönelik bir zarar kalemi olarak nitelendirilecek ve zarar kapsamında kirletenden talep edilebilecektir. Çevre müdahaleleri sonucunda karşılaşılabilecek en tipik zararlar malvarlığı zararları dır. Malvarlığı zararları, bir kimsenin rızası dışında malvarlığında meydana gelen azalmadır. Bir başka deyişle, bir ki- şinin malvarlığının kirlenmeden önceki durumu ile sonraki durumu arasındaki olumsuz değer farkıdır. 3 Bu konuda detaylı bir çalışma için bkz. Nuri Erişgin, Çevre Kirletenin Hukuksal Sorumluluğunda İlliyet Bağı, İmaj, Ankara, 2005. 4 Bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 19.06.1991 tarihli ve E. 4-294, K. 368 sayılı kararı.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1