Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 4
37 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN NİSAN 2021 Türk hukukunda çevre zararlarından doğan haksız fiil sorumluluğunun temelini Çevre Kanunu’nun (ÇK) 8. ve 28. maddeleri ile Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 71. maddesi oluşturur. İklim değişikliğin- den sorumluluğa temel teşkil edebilecek özel bir düzenleme ise bulunmamaktadır. Ancak geniş anla- mıyla çevre kirliliği, ekolojik dengenin ve çevrenin bozulmasını da bünyesinde barındırdığından, Türk hukukunda iklim değişikliğinden sorumluluğun da Çevre Kanunu kapsamında değerlendirilebilmesi mümkündür. Nitekim, iklim değişikliğinden söz açıldığında özel bir kirlenme olayı meydana gelme- mekle birlikte ekolojik dengenin ve çevrenin bozulması söz konusudur. Buna göre, Çevre Kanunu ile kirlenmenin ortaya çıkmasından önce çevreyi kirletme ihtimali olan kişilere önlem alma yükümlülüğü (m.8), kirlenmenin ortaya çıkmasından sonra ise kirletene onun etkilerinin azaltılması veya giderilme- si (m.8) ve bu çerçevede oluşan masraflar ile oluşan zararın tazmini (m.28) yükümlülüğü getirilmiştir. Kirletenin Sorumluluğunun Doğabilmesi için Aranan Şartlar ÇK m.28’de “Kirletenin Sorumluluğu” kenar başlığı altında düzenlenen çevrenin kirletilmesinden do- ğan kusursuz sorumluluk düzenlemesi, kirleten öder ilkesinin bir uygulamasıdır ve son derece muğ- lak ve “uçsuz bucaksız” olarak kaleme alınmıştır. Bununla birlikte, tehlike sorumluluğunun özel bir görünümü olan ÇK m.28’in uygulanmasında TBK m.71’de düzenlenen genel nitelikteki tehlike sorum- luluğu düzenlemesinden de yararlanmak mümkündür. Bu kapsamda ÇK m.28 uyarınca sorumluluğun doğabilmesi için aranan ilk şart, bir kişinin çevreyi kirletmesi dir. Çevre kirliliği, canlıların sağlığı, çevresel değerler ve ekolojik denge unsurlarına gelen olumsuz etkilerdir (Krş. ÇK m.2). Bu etkilere sebep olan müdahaleler ise kirletenin aktif bir fiilinden kaynaklanabileceği gibi pasif bir fiili sonucunda da ortaya çıkabilecektir. Hiç şüphesiz bu belirleme, özellikle iklim davaları bakımından önem taşımaktadır. Bu noktada vurgulanması gereken bir diğer husus ise hukuka aykırılık kavramına ilişkindir. 2 Kirlilik sonucunun ortaya çıktığı hemen her kurguda bir mutlak hak ihlâli (yani doğrudan kişiye ve mala gelen zararlar) söz konusu olacağından bugün ağırlıklı görüş çerçevesinde sonucun hukuka aykırılığı gerçekleşmiş olacaktır. Ancak mutlak hak ihlâlleri dışında kalan (salt ekonomik) zararlar bakımından, bu menfaatleri koruyan bir özel davranış normunun ihlâl edilmiş olması aranacaktır. İşte kirliliğin idarenin izin ve standartlarında belirlenen sınırlar içerisinde kalıp kalmadığı da aşağıda açıklanacağı üzere ancak bu noktada bir önem taşıyabilir. ÇK m.28 uyarınca sorumluluğun doğabilmesi için aranan bir diğer şart ise nedensellik tir. Bilindiği üzere, nedensellik, en basit hâliyle ortaya çıkan zarar ile sorumluluğa yol açan olgu arasındaki ilişkidir. Çevre ve iklim davaları bakımından da en çetrefilli husus nedenselliğin ispatıdır. İspat yükünün ge- nel kural çerçevesinde değerlendirmeye alınması kirletenin sorumluluğu bakımından ihtiyaca cevap vermemektedir. Son yıllarda bilim, sağlık ve teknoloji alanlarındaki birtakım gelişmeler, nedenselli- ğin ispatını kolaylaştıran araştırmalar ortaya koymuştur. Ancak unutulmamalıdır ki, olayların büyük çoğunluğunda uyuşmazlığa ışık tutabilecek delil ve araçlara egemen konumda olan kişi kirletendir. Dolayısıyla olası bir talep sahibi, bunlara kolaylıkla ulaşamayacağından, nedenselliğin ispatında da zorlanacaktır. Kaldı ki çoğu kez araya giren başka etkenler ve çoklu nedensellik sorunları da hesaba katılınca haksız fiil sorumluluğunun tesis edilmesindeki en büyük engel nedenselliktir. Örneğin çev- 2 Tehlike sorumluluklarında hukuka aykırılığın aranıp aranmayacağı hususu öğretide tartışmalıdır. Bu tartışmaya ve bu ilişkin detaylı bilgi için bkz. Başak Başoğlu, “Tehlike Sorumluluğunda Hukuka Aykırılık Tartışması”, Prof. Dr. Hasan Erman’a Arma- ğan, Der Yayıncılık, İstanbul, 2015, s.161-184.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1