Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 4
24 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN NİSAN 2021 Türk çevre hukuku ve politikalarının gelişim süreci farklı kategorilerde ele alınabilir. Bu çalışmada, Türk çevre hukuku ve politikalarının mevcut durumunu etkileyen temel gelişmeleri esas almak ve gü- nümüz gelişmelerine daha fazla ağırlık verebilmek adına, sürecin dört dönemde incelenmesi uygun görülmüştür: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 1982 Anayasası’na kadarki dönem; 1982 Anaya- sası’ndan AB katılım müzakerelerinin açılmasına (2005) kadarki dönem; AB katılım müzakerelerinin açılmasından (2005) Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişe (2017) kadarki dönem; Cumhur- başkanlığı hükümet sistemine geçiş (2017) ve sonrası. Genel olarak bu dönemlere bakıldında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 1982 Anayasası’na ka- darki dönemde (1923-1982), Anayasa ve diğer yasal belgeler kapsamında çevresel konulara doğ- rudan bir bağlantı olmasa bile, çevrenin korunmasına yönelik etkili politikaların (güçlü olmasa da) sağlanması, geliştirilmesi ve sürdürülmesi eğilimi olduğu görülmektedir. Bu eğilim, 2005 yılında AB katılım müzakerelerinin açılmasına kadar geçen ikinci dönemin başla- rında, 1982 Anayasası’nın çevre hakkına yaptığı atıf, Çevre Kanunu’nun (1983) yürürlüğe girmesi ve Çevre Bakanlığı’nın kurulması (1991) gibi somut adımlarda kendini göstermeye devam etmiştir. Özel- likle Türkiye aday ülke ilan edildikten (1999) sonra, AB üyelik sürecinin mevcut mevzuatta ve yeni düzenlemelerin ve kurumların oluşturulmasında ciddi katkısı olmuştur. 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında, Avrupa Birliği (AB) katılım sürecinin etkisiyle çevre sorunlarına verilen önemin -çevre so- runları hala ülkenin önceliği olarak ele alınmasa da- en yüksek seviyelerine ulaşmıştır. Bu dönemde, Yedinci Kalkınma Planı'nda (1996-2000) sürdürülebilir kalkınma temel ilke ve hedef olarak benimse- nirken; 2006 yılında Çevre Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle sürdürülebilir kalkınma ilkesi ve hedefi Türkiye’nin yasal çerçevesine entegre edilmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’de çevre bilincinin ve çevre sorunlarına duyarlılığın artmasının AB katılım sürecinin etkisiyle 2000’li yıllarda en yüksek seviyelere ulaştığı söylenebilir. Fakat bu yükselişin, AB katılım müzakerelerinin açıldığı tarih olan 2005’ten itibaren sekteye uğradığı görülmektedir. Ekim 2005’te katılım müzakerelerinin başlatılması sonrası, müzakerelerde Çevre Bö- lümü’nün açılması (2009), bu dönemde AB-Türkiye ilişkilerindeki gerilimler nedeniyle istenen etkiyi yaratamamıştır. AB katılım süreci doğrudan ve eskisi kadar etkili olmasa da, AB tarzı hukuk&politika oluşturma, AB destekli katılım öncesi mali yardım aracı projeleri gibi bazı proje ve programlarla devam etmiştir. Ancak, AB müktesebatının genel uyumu ve kabulü istenen düzeyde olmamış; bu nedenle, uygulama alanlarında ciddi anlamda bir ilerleme olamamıştır. Dolayısıyla, bu dönemde, AB tarzı politika oluşturma hala pratikte uygulansa ve çevre hukuku&po- litikaları alanında da gelişmeler devam etse de, konuya verilen ehemmiyet ve duyulan heyecan kal- mamıştır. 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe girişimi sonrası alınan önlemlerle (olağanüstü hal ilanı (iki yıl sonra Temmuz 2018’de kaldırılmıştır) ve kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) yasa değişik- liklerinin başlatılması), çok sayıda terörist saldırı, Suriye iç savaşı ve iltica sorunu, sınır ötesi / terörle mücadele operasyonlarla da ülkenin odak noktasının bu alandan çok fazla uzaklaştığı söylenebilir. 16 Nisan 2017 referandumu sonrası kabul edilen yeni hükümet sistemi ve 24 Haziran 2018’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi, 31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimler üzerindeki siyasi tartışmaların yanı sıra ekonomik sıkıntıların ağırlık kazanması, özellikle Mart 2020 itibariyle tüm dünyada gündemi işgal eden pandemi ve doğurduğu sonuçlarla mücadele gibi durumlar ise bu durumun devam etmesine neden olmuştur.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1