Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 4

13 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN NİSAN 2021 Giderek artan sıcaklık değerleri, her geçen sene normallerin daha da dışına çıkan mevsim koşulları, yağışlardaki düzensizlik, sel ve kuraklık tehlikeleri ile iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi ise bu yazımızın ana konusunu oluşturuyor. Birleşmiş Milletler tarafından vurgulandığı gibi “İklim değişikliğinin etkilerinin hissedileceği birinci or- tam; SU!” 1 Bir yanda düzensiz yağışlar, bir yanda kuraklık ile su kaynaklarının tahrip olması kaçınılmaz bir hal aldığı gibi, suya erişimde de ciddi sorunları beraberinde getireceği muhakkak. Birleşmiş Milletler Afet Riskini Azaltma Ofisi ( UNDRR ) ve Birleşmiş Milletler tarafından gerçekleşti- rilen açıklamalarda ise gelişmiş/endüstriyel ülkelerin “sera gazı salınım oranları” nın düzenlenmesi, diğer ülkelere iklim değişikliği ile mücadele sürecinde “finansal destek” te bulunması gibi birtakım yükümlülüklerinin bulunduğuna bir önceki sayımızda 2 değinmiştik. Bu raporların ve iklim değişikliği ile mücadelenin dünya üzerinden bir bütün olarak hareket etme zo- runluluğuna işaret ettiği malum. İnsanların sağlığı ve üretkenliği açısından birincil unsur olan “ temiz suya erişim ” ise en tabii insan hakkı olup, bu konuda tüm ülkelerin ivedi ve yoğun çalışma süreci içerir bir strateji planı belirleyerek eyleme geçmesi gerekliliği açık. Dünya Meteoroloji Örgütü ( World Meteorological Organization “WMO” ), Birleşmiş Milletler Dünya Su Gelişimi Raporu ’nda bahsi geçen UNESCO-2019 değerlendirmesine 3 atıfla; üç temel etkiyi su ile ilgili afetlerdeki artışlar, su stresi olan bölgelerdeki artışlar ve düşük su kalitesi nedeniyle yaşanan ölümlerdeki artışlar şeklinde sıralanmış ve suyun doğal afetler üzerindeki etkisinin% 90’ını oluşturdu- ğuna dikkat çekilmiştir. Korkutucu bir grafik ile süreci ortaya koyan WMO ; 2010’lu yılların başından ortalarına kadar küresel nüfusun yaklaşık %27’si ciddi şekilde potansiyel su kıtlığı yaşarken, bu sayının 2050 yılında %42 ila %95 arasında bir oranda artacağına; sel riski altındaki insan sayısının ise 1.2 milyardan 1.6 milyara ulaşacağına işaret ediyor. Raporda, 2019 tarihi itibariyle dünya nüfusunun %12’sinin ıslah edilmemiş ve/veya güvenli olmayan kaynaklardan su içtiğine değinilmekte -ki bu da gelişmiş (!) ve gelişmekte olan ülkelerin yükümlülük- lerini hatırlatır bir başka değer olarak karşımıza çıkıyor. Peki, Türkiye bu raporlarda belirlenen konum içerisinde ne tarafa yakın? İlköğretim çağlarımızdan beri övündüğümüz, suyu-taşı, toprağı ile “cennet vatan” olarak ifade ettiğimiz ve her geçen gün biraz daha zarar vererek kayba uğrattığımız topraklarda da durum ne yazık ki pek iç açıcı görünmüyor. Dünya genelinde “su kıtlığı/su stresi” sınırını tanımlamak için kullanılan “ Falkenmark Su Stresi İndi- si ”ne göre 4 , yıllık kişi başına düşen su miktarı 1.000 - 1.700 m3 arasında suya sahip olan ülkelerin su stresi yaşadığı kabul edilmektedir. Dünya Kaynakları Enstitüsü ( World Resources Institute “WRI” ), 2019 yılında yayımladığı rapor 5 da bu gelişimi doğrular nitelikte. WRI raporuna göre Türkiye, yüksek su stresi yaşayan ülkeler arasında 32’inci sırada . 1 https://www.unwater.org/water-facts/climate-change/ 2 TBB-Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni, Aralık 2020 - Sayı:3 3 https://public.wmo.int/en/resources/united_in_science 4 https://sutema.org/mavi-gezegen/turkiyenin-tatli-sulari.6.aspx# _ftn1 5 https://www.wri.org/blog/2019/08/17-countries-home-one-quarter-world-population-face-extremely-high-water-stress

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1