Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 3

60 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN Kararlar ARALIK 2020 açmışlardır. Yapılan bilirkişi incelemesi ile DSİ, Samsun Büyükşehir Belediyesi, Canik Belediyesi ve TOKİ’nin kusurlu olduğu ortaya konulmuş, rapora göre de İdare Mahkemesi tazminata hükmetmiştir. Ancak, Danıştay 8.Dairesi, 2017 tarihli kararı ile, Danıştay 1.Dairesi’nin görüşünün tam tersine, olayın sadece doğal afetten kaynaklanmadığı, idarelerin kusurlu hizmetlerinden doğan birden çok faktö- rün bir araya gelmesi ile oluştuğu sonucuna vararak, TOKİ ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, imar planlarıyla ilgili yetki/sorumluluklarının değerlendirilmesi ile yeniden inceleme yapılması gerekçesiyle kararı bozunca, dosya yeniden idare mahkemesine gelmiş, yargılaması devam etmektedir. Süreci detaylı bir şekilde ele alan AYM, “doğal afetlerde kamusal makamların yaşama yönelik riski or- tadan kaldırmak için gerekli özeni gösterip göstermediğinin tespiti ve varsa ihmal gösteren sorumlula- rın hesap vermelerini sağlayan etkili bir ceza soruşturmasının yürütülmesi gereklidir” gerekçesini içerir Budayeva ve diğerleri/Rusya ( B. No: 15339/02, 20/3/2008, § 142) kararına da atıf yaparak verdiği kararın ilk bölümünde; Samsun BŞB Başkanı ve diğer belediye yetkileri hakkında verilen Danıştay 1.Dairesi kararından sonra 30 gün içinde başvuru yapılması gerektiği , bu karara dayalı olarak Savcı- lık tarafından verilen “işlemden kaldırma” kararının Danıştay kararı üzerinde bir etkisi olmadığından, Savcılık kararına göre başvuru süresinin işletilemeyeceği sonucuna vararak, bu karar yönünden baş- vurunun süresinde yapılmadığına hükmeder . DSİ yetkilileri hakkında verilen takipsizlik kararını, yaşam hakkı kapsamında devletin etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğünün somut olayda ceza soruşturması ile yerine getirilip getirilmediği yönünden inceleyen AYM; “gerek ceza soruşturmasında gerekse de tam yargı davasın- da alınan bilirkişi raporlarındaki tespitler doğrultusunda -bilirkişi raporunda yapılan tespitlerin aksini ortaya koyan objektif ve bilimsel başka bir veri yok iken- Başsavcılığın vardığı bu sonucun ölüm olayı- nın nedeninin ve sorumluların ortaya çıkarılmasına imkân verecek etkinlikte yürütüldüğü söylenemez. Keza yürütülen soruşturma kapsamında alınan bilirkişi raporları, soruşturmada elde edilen deliller ve tüm bunların nesnel ve tarafsız analizi gerçekleşen ölüm olayında önlem alması gereken kamu görev- lilerinin kusurlarını açıkça ortaya koymasına rağmen bu kamu görevlileri hakkında cezasızlık sonucunu ortadan kaldıracak şekilde etkili bir ceza soruşturmasının yürütülmemesi pozitif yükümlülük bağla- mında” ihlal oluşturduğu sonucuna varır. AYM kararında, yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için ye- niden etkin bir adli soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunduğu, bu kapsamda yapılması ge- rekenin, öncelikle ihlale yol açan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın ortadan kaldırılması ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibaret olduğu vurgulanırken, aynı zamanda makul bir tazminata da hükmedilmiştir. 2012 yılında, dere yatağının doldurulmasıyla elde edilen alana devlet kurumu olan TOKİ tarafından toplu konut yapılması nedeniyle gerçekleşen bu zarar verici olayın üzerinden 8 yıl geçtikten sonra verilen bu kararın, ölenlerin yakınlarının acılarını ne kadar telafi ettiğini söylemek zor ama Danıştay 1.Dairesi’nin salt “doğal afet” iddiasıyla kamu görevlilerini aklaması, bu aklamanın üzerinden DSİ yetkilileri hakkında da takipsizlik kararı verilmesi , son derece dikkate çekicidir. Yanı sıra, AYM’nin bu kapsamda yaptığı değerlendirme, devletin vatandaşlarının yaşam hakkını koru- mak için pozitif yükümlülüklerinin bulunduğunun kabulü; doğal afet değil, küresel ısınmanın olum- suz etkileri olan aşırı doğa olaylarının daha sıklıkla yaşanacağını düşündüğümüzde, önemli bir hukuki altyapı oluşturması gereken nokta gibi görünmektedir . Hava kirliliği, termik santraller nede- niyle yaşanan kirlilik ve küresel ısınmaya bağlı olumsuzluklar ile kişilerin uğradıkları zararlar arasında illiyet bağı kuran bilimsel verilerin artmasıyla, bu olaylardan idari, mali ve cezai orumlulukların da doğması kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle, bu tür kararlarla ortaya konulan argümanların ciddiyetle üzerinde durulmalıdır.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1