Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 3

17 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN ARALIK 2020 katılım ve çevresel konularda yargısal başvuru konularında oldukça ileri düzenlemelere yer verilmek- tedir (Güneş, 2019: 159). AB kapsamında etkili bir uygulama alanı bulan Sözleşme’ye sadece 47 taraf ülke bulunmaktadır. 2 Türkiye ise bu Sözleşme'yi henüz imzalamamıştır. AB katılım süreci bağlamında da Türkiye’nin Söz- leşme'yi imzalamamış olması, özellikle Katılım Ülkesi Statüsü’nden (2005) Çevre Bölümünün Açıl- masına (2009) kadarki dönemde ciddi şekilde eleştirilen önemli alanlardan biri olmuştur (Savaşan, 2020a:17). 1982 Anayasası kapsamında ise çevre hakkının “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı” şeklin- de dolaylı olarak tanınması ve hakka doğrudan Çevre Kanunu’ndaki katılım hakkı aracılığıyla atıfta bulunulması (Madde 3 (e), 2006 değişikliği) dolayısıyla katılım hakkının, çevre politikalarının olu- şumunda anahtar bir unsur olarak düşünülmesi gereğini ortaya koymaktadır (Savaşan, 2020c:160). Bu nedenle, Türkiye’nin Sözleşme'nin ilgili müktesebatıyla uyumlu olmasında fayda bulunmaktadır (Savaşan, 2020b:41). Çevresel haklar kavramı çevrenin sahip olduğu haklar bağlamında ele alındığında ise, çevrenin ko- rumasının nihai amacını insan-merkezci bir konumdan alıp; bağımsız bir çevre koruma temeli güden, ekosistemin insan dışı yönlerini de kapsayan çevre haklarının da ele alınması gerekliliğini tartışmak gerekmektedir. Bu haliyle kavram “ahlaki açıdan dikkate almaya değer” tüm bileşenlerin ihtiyaçlarının ve çıkar- larının dikkate alınmasını ve hukuk disiplininin alışılmış hak-görev ilişkisi anlayışının ötesine ge- çilmesini gerekli kılar (Pathak, 1992). Bu halde, insan dışı canlı ya da cansız nesnelerin hak sahibi olarak kabul edilmeseler de en azından “ahlaki açıdan dikkate değer [morally considerable]” olarak muamele görmeleri esas alınır; yasal haklar olmasa da yasal menfaatlerin insan olmayanlara da ge- nişletilebileceği öne sürülür (Stone, 1995:275). Son dönemde ise, doğrudan yasal haklar verilmesi gereği daha çok gündeme gelmeye başlamış; çevrenin haklara sahip olması gerektiğini söylemenin her hakka, hatta insanlarla aynı haklara sahip olması demek olmadığı; çevredeki her şeyin çevrede- ki diğer her şeyle aynı haklara sahip olması gerekmediği özellikle belirtilmeye başlanmıştır (Stone, 2010: 4-22, 23-32). Ancak, çevrenin hakları, ekolojinin varsayılan ahlaki dersleri üzerine temellenen hak-görev [right-duty] yaklaşımının insan olmayanlar için de ele alınmasının ve çevresel çatışmaların yargısal sistem içinde tanınan ve korunan klasik hak-görev ilişkilerine indirgenmesinin zorluğu nedeniyle, mevcut hukuk düzeninde ancak dolaylı bir biçimde yer alabilirler (Tarlock, 1988:50). Ayrıca, bu tür bir yaklaşımın içinde bulunulan hukuk sistemlerinden kaynaklanan yasal vekalet [legal surrogacy], yasal yetki [le- gal standing] ve gelecekteki zararın belirlenmesindeki belirsizlik [uncertainty in determining future damage] gibi usuli ve insan-merkezcilik [anthropocentrism] gibi maddi belli sorunlarla karşılaşması muhtemel görülmektedir (Weston&Bollier, 2013: 68-76). Bu nedenlerle, günümüzde bu konuda hu- kuki ve siyasi anlamda herhangi bir somut adım atılamamıştır. Ancak, pratikte, Stone’un görüşlerine paralel gelişmeler olarak, Ekvador’un Anayasası’na koyduğu Doğa Hakları [Rights of Nature] 3 hükümleri, 2008 yılında Bolivya’daki Dünya Halkları Konferansı’n- 2 İmzacı/taraf ülkeler için bknz.: https://www.unece.org/env/pp/ratification.html 3 Ekvador’un Anayasası’nda yer alan Doğa Hakları [Rights of Nature] hükümleri için bknz. https://therightsofnature.org / wp-content/uploads/pdfs/Rights-for-Nature-Articles-in-Ecuadors-Constitution.pdf

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1