Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 3

8 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN ARALIK 2020 Çöller yaygınlaşırken, sulak alanlar kayboluyor. Her yıl 10 milyon hektar ormanı kaybediyoruz. Okyanuslar balıksız kalarak, plastik atıklar ile do- luyor. Emdikleri karbondioksit denizleri asitlendi- riyor. Mercan resifleri ağarıyor ve ölüyor. Hava ve su kirliliği her yıl 9 milyon insanın ölümüne sebep oluyor ki bu pandeminin şu anki bilançosundan 6 kat daha fazla. İnsanlar ve çiftlik hayvanlarının hayvan yaşam alanlarına daha fazla girmesi ve vahşi yaşamı alt üst etmesi sebebiyle, daha fazla virüs ve hastalık yapan faktörün hayvanlardan insanlara sıçradığı- nı gözlemliyoruz. Ayrıca yeni ortaya çıkan ve in- sanlarda bulaşıcı olan hastalıkların yüzde 75’inin zoonoz (hayvanlarda görülen hastalık) olduğunu unutmayalım. Bugün, Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın yayınladığı iki güve- nilir rapor da iklimsel bir facianın eşiğinde oldu- ğumuzu vurgulamaktadır. 2020, bu yıl La Nina’nın soğutucu etkisine rağmen, küresel olarak kayde- dilen en sıcak üç yıldan biri olma yolunda ilerli- yor. Geride kalan 10 yıl insanlık tarihinin en sıcak dönemiydi. Okyanus ısısı rekor seviyelerde bulu- nuyor. Bu yıl dünyadaki okyanusların yüzde 80’in- den fazlası deniz sıcaklık dalgaları ile karşılaştı. 2020 yılında Kuzey Kutup bölgesinde ortalamanın üzerinde, 3 santigrat derece ile Kuzey Sibirya’da 5 dereceden fazla, olağanüstü bir sıcaklık görüldü. Ekim ayında Kuzey Kutup Denizi seviyesi kayde- dilen en düşük seviyede iken yeniden donma sevi- yesi ise kaydedilen en düşük seviyede gerçekleş- mekte. Grönland buzulu, yılda ortalama 278 milyar ton azalarak, uzun vadeli düşüşünü sürdürüyor. Kutuplardaki donmuş toprak parçalarının (per- mafrost) devamlı olarak erimesi, güçlü bir sera gazı olan metanın ortaya çıkmasına sebep oluyor. Kıyamet yangınları ve selleri, tufanlar, kasırgalar artarak yeni normal haline geliyor. Kuzey Atlan- tik’teki kasırga sezonu, uzun vadeli ortalamanın iki katından daha fazla olan 30 fırtına ile tüm se- zon bakımından rekora ulaştı. Orta Amerika ha- len devam eden bu tür fırtınaların yoğun olduğu içinde bulunduğumuz dönemde, arka arkaya iki kasırga ile sersemlemiş vaziyette. Geçen sene bu afetler dünyaya 150 milyar dolara mal oldu. COVID-19 sokağa çıkma kısıtlamaları geçici bir süreliğine emisyon ve kirliliği düşürdü. Ancak karbondioksit seviyeleri halen rekor seviyede ve yükselmeye devam ediyor. 2019’da karbondioksit seviyeleri, sanayi öncesi seviyelerin yüzde 148’ine ulaştı. 2020 yılında da bu yükselme eğilimi, pan- demiye rağmen devam ediyor. Metan yüzde 260’a kadar, daha da yükselmiş durumda. Güçlü bir sera gazı ve aynı zamanda ozon tabakasına da zarar veren bir gaz olan azotoksit yüzde 123 arttı. Aynı zamanda, var olan iklim politikaları halen bu zorlukla başa çıkabilecek güçte değil. 1990 yılında başlayan uluslararası iklim müzakerele- rindeki orana kıyasla, var olan emisyonlar yüzde 62 daha fazla. Isınma, onda bir derece (0,1) olsa bile önem taşıyor. Bugün, 1,2 derecelik bir ısınma söz konusu olmasına rağmen, şimdiden her böl- gede ve kıtada eşi benzeri görülmemiş iklimsel aşırılıklara ve dalgalanmalara tanık olmaktayız. Bu yüzyıl içerisinde 3 ila 5 santigrat dereceye kadar korkunç bir sıcaklık yükselişinin eşiğinde bulunmaktayız. Bilim apaçık bir şekilde; sıcaklık artışının sanayi öncesi dönemdeki 1.5 santigrat derecede sabitle- nebilmesi için, bugünden 2030 yılına kadar fosil yakıt üretiminin her yıl yaklaşık yüzde 6 oranında düşürülmesi gerektiğini söylüyor. Bunun yerine dünya tam ters yöne giderek her yıl yüzde 2 ora- nında artış planlıyor. Gezegenimize yapılan bu saldırının hazin sonuç- ları, yoksulluğun önüne geçme çabalarımızı en- gellerken, gıda güvenliğini de tehlikeye atıyor. Aksaklıkların istikrarsızlık, yerinden etme ve ça- tışmaya sebebiyet vermesi, barış için yaptığımız çalışmaları daha da zorlaştırıyor. İklime duyarlı olan ülkelerin yüzde 70’inin aynı zamanda politik ve ekonomik olarak en kırılgan olanlar arasında olması da elbette tesadüf değil. İklim riskleri- ne karşı en duyarlı onbeş ülkeden sekizinin BM bünyesinde barış misyonlarına ev sahipliği ya- pıyor oluşu, bir tesadüf değil. Her zamanki gibi, etkiler en ağır şekilde dünyanın en hassas ve sa- vunmasız insanlarını hedef alıyor. Sorunların or- taya çıkmasında en az payı olanlar, en çok eziyet çekenler oluyor. Gelişmiş ülkelerde bile, ötekileş- tirilen kişiler afetlerin ilk kurbanları ve son iyile- şenleri oluyor.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1