Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 2

39 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN ŞUBAT 2020 bölgenin kırılgan ekosistemlerinin göreceği olumsuz etkilerin yıllarca devam edeceği; açık kum ocağı işletmesi alanı ve etkilenme alanı olarak düşünülen sahaların flora ve faunasının da tekrar kazanıla- mayacağı, yapay olarak da bunun mümkün olmadığı; hazırlanan ÇED raporunun, flora ve fauna ile ilgili bölümlerinin hemen hemen tamamen literatür veriler ile hazırlandığı, işletme sahası ve etkilen- me alanında kalan bitki türleri ile ilgili detaylı veri toplanmadığı, sonuç olarak, açık kuvars ocağı işlet- mesinin çevre açısından ekolojik koşullarda bir bozulmaya ve yaşam ortamlarının ortadan kalkmasına neden olacağı, bu kaybın önüne geçmenin kabul edilebilir yolunun ise doğal yapıyı korumak olduğu, bölgeye ilişkin üst ölçekli planların plan notlarında dava konusu proje, madencilikle ilgili plan notları hariç orman alanları ve yer altı su kaynaklarıyla ilgili koruma ağırlıklı yaklaşımlarla bağdaşmayan bir planlama kararı içerdiğinden şehir ve bölge planlama açısından da uygun olmadığı; hem yer üstü hem de yer altı suyu beslenme alanının kum ocaklarının kazısı ile tahrip olacağı, doğal ve jeolojik yapı dengesinin yok olacağı, çevredeki derin su kuyularının beslenme alanı tahrip olması nedeniyle yer altı su potansiyeline ciddi zarar vereceği, yapılmış ve yapılacak yüzey suyu barajlarının beslenme alanının tahrip olması nedeniyle su potansiyelinin ciddi anlamda etkileneceği, bölgenin hemen güneyinde yer alan çiftlikler ve konutların su ihtiyacını ciddi anlamda etkileyeceği anlaşıldığından, dava konusu Çev- resel Etki Değerlendirmesi Olumlu kararında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesi ile, dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Tekirdağ İdare Mahkemesi’nin yukarıda bahsi geçen kararları davalı idarelerce temyiz edilmiş ancak Danıştay yaptığı incelemeler neticesinde verilen kararları hukuka uygun bularak onamıştır. Çorlu Belediye Başkanlığı tarafından söz konusu davalar açılmamış olsaydı, bölgede kum ocaklarının kapasite artışı için yaklaşık 180 bin meşe ve fıstık ağacı kesilecek, bu kadar fazla ağacın kesilmesi ile Tekirdağ’ın temiz hava kaynakları yok edilecek, yanı sıra erozyona ve toprak kaybına neden olunacaktı. Bu bölgede bölge halkı tarafından tarım da yapıldığından oluşacak toz bulutu, tarım ara- zilerine de büyük ölçüde zarar verecekti. Ayrıca ortaya çıkan toz, çevreye yayılarak ormanlık alanda bulunan hayvanların bölgeden kaçmasına ve tarım arazilerinin veriminin düşmesine neden olacaktı. Tekirdağ İdare Mahkemesi’nin vermiş olduğu her iki kararın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararla- rı ile de örtüştüğü görülmektedir. Nitekim AİHM vermiş olduğu kararlarda çevre sağlığının önem arz ettiğini ve çevrenin korunmasının günümüzde ciddi bir kaygı olarak algılandığına vurgu yapmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak AİHM’in Fredin davasında vermiş olduğu karar emsal nitelikte kabul edilebilir. Fredin davası, Tekirdağ İdare Mahkemesi huzurunda görülen bahse konu davalar ile de benzerlik taşımaktadır. Bu davada başvurucu, çok sayıda arazi ve bir de kum ve çakıl ocağı sahibidir. Doğayı koruma amacıyla çıkarılan bir yasa gereği, İsveç otoriteleri söz konusu ocağın çalışmasının durdurul- masını istemişlerdir. Başvurucu, bu yasanın uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkını kullanamadığını öne sürerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 1 No’lu Protokol’ün 1’inci maddesinin ihlal edildi- ğini iddia etmiştir. AİHM ise verdiği kararda, olaydaki müdahalenin, yani ocağın çalışmasının durdurulması kararının hu- kuka uygun olduğunu çünkü çevrenin korunması amacını güttüğünü belirtmiştir. AİHM, bu ve buna benzer olaylarda karar verirken Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni amaçsal ve dinamik yorum tekni- ğini kullanarak ele almaktadır. Çünkü AİHS’te çevresel haklar açıkça düzenlenmemiştir. Bu bakımdan AİHM, Sözleşme’nin çevrenin doğrudan korunması için bir araç olamayacağını ancak benimsediği yorum tekniği sayesinde dolaylı korumanın sağlanabileceğini ifade etmektedir. Dolaylı koruma, çev-

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1