Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 1

10 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN EKİM 2019 KIYILARIN KULLANIMI ÜZERİNE; KIYILARDA DOĞA VE VATANDAŞLIK HAKLARI Cem Orkun Kıraç TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Danışma Kurulu Üyesi Evrensel bir bakış açısı ile prensip olarak tüm dünyada kıyılarda kamunun yararına olacak şekilde her- kese eşit ve serbest olarak kullanım hakkı verilir. Gerçekten de kıyılar dünyada üzerinde rant baskısı olan ve herkesçe talep edilen en “gözde” alanlardan biridir. Doğal olarak, karar vericilerin kıyıların kullanım düzenlemesinde herkese ve her kesime eşit yaklaşan bir ilke ortaya koyma zorunluluğu vardır. Zira kıyılar, yerküreyi oluşturan 3 ana kürenin; litosfer, hidrosfer ve atmosferin yani kara, hava ve denizlerin buluştuğu yegane yerler. İşte bu özelliğinden olsa gerek insanlığın ilk medeniyetler kurma sürecinde de en fazla yerleşme ve şehir kurma çabaları hep kıyılarda olmuş. Türkiye’nin de yer aldığı Akdeniz havzası kıyıları da büyük medeniyetlerin yeşerdiği yerler olmuş1. Bundan sonra da yeryüzünde medeniyetlerin ilk kurulduğu anlardan günümüze kadar herkes denize yakın olmak iste- miş, denizlere açılacağı limanlar inşa etmiş ve deniz kıyısında koloniler kurmuş. Bu da doğal olarak nüfusun kıyılara yığılmasına neden olmuş. Bu baskı tarihte her zaman vardı. Ancak nüfuslar büyük ol- madığından kıyılar üzerindeki baskı olağandı. Günümüzde dünya nüfusunun yaklaşık yarısı kıyılarda yaşamakta ve dünyanın en kalabalık 17 şehrinden 14 ü kıyılarda kurulmuş durumda2. Bu doğrultuda Akdeniz havzası ve Türkiye genelinde de bu baskıda artış gözlendi. Akdeniz artık dünyanın en yorgun denizlerinden. 20. yüzyılın ortalarında II. Dünya Savaşı ardından, İspanya, Fransa, Monako, İtalya gibi batı Avrupa ülkeleri ve Adriyatik’te bazı Balkan ülkeleri turizm ve gelişme adına kıyılarına öyle bir yüklendiler ki, kıyılar beton kütleleri haline geldi. Neredeyse herkesin denize sıfır evler hayal ettiği kıyılar haline geldi. Ama artık çok geçti ve imarlaşan, betonlaşan ve doğal özelliğini kaybeden kıyıları asıl haline döndürmek imkansızdı. Tahrip edilen kıyı alanlarında hem kıyı ve denizcilik kültürünün dejenere olduğunu, hem de yerel mimari ve peyzajın aslından uzaklaştığına şahit oluruz. Bu yüzden İtalya, Fransa ve İspanya ile bazı Adriyatik ülkelerinde bir şekilde betonlaşmadan nasibini almamış, geriye sağlam kalabilmiş tarihi köyler ve doğal kıyılar çıkarılan dersler sayesinde çok dikkatli bir şekilde yönetiliyor ve birer göz bebeği gibi korunuyor. Hatta turizme açılan kıyı kasaba ve köylerini bile, aşırı betonlaşmadan, asıl mimari ve şehir planlamasından ödün vermeden ve peyzaj yapısını bozmadan hizmete sunuyorlar. Bir de işin ekoloji boyutu var elbette. Bu kayıplardan nasibini alan gelişmiş (!) Akdeniz ülkeleri, bazı önemli kıyı ve deniz canlılarını kaybetmiş, iri başlı deniz kaplumbağası, yeşil deniz kaplumbağası ve Akdeniz foku gibi neslini sürdürmek için tamamen doğal kıyılara bağımlı türler, hemen hemen tüm Akdeniz’de yok olmuş ve sadece çok büyük oranda Türkiye ve Yunanistan kıyılarında bulun- 1 Mathisen, 2014 2 Creel, 2003.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1