Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 1

60 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN EKİM 2019 Kararlar tarihinden itibaren (18.06.2009) işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacılara ödenmesi- ne karar verilmiş, bu karar, davalı idare tarafından temyiz edilmiştir. Anayasanın “Özel hayatın gizliliği”ni düzenleyen 20. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, özel ha- yatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.” düzenlemesi, “Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağ- daşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” düzenlemesi yer almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” başlıklı 8. maddesinde; “1.Her- kes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. 2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demok- ratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığının veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.” düzenlenmesi yer almaktadır. Yargılanmanın yenilenmesi sebebini oluşturan Anayasa Mahkemesinin 01.02.2018 günlü, 2014/4686 sayılı kararında ise özetle; başvurucunun sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının Anayasal anlamda nor- matif dayanağının 56. madde hükmünde yer verilen herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu yönündeki düzenleme olduğu, söz konusu hüküm Anayasanın sosyal ve ekono- mik haklar ve ödevler bölümünde ikinci ve üçüncü kuşak haklar kısmında yer aldığı için bireysel baş- vuruda bulunulamayacağı ifade edilse de sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının Anayasanın özel haya- ta ve aile hayatına saygıyı güvence altına alan 20. maddesi ve konut dokunulmazlığını düzenleyen 21. maddesi kapsamında olması sebebiyle bu tür şikayetlerin 20. Ve 21. maddeler çerçevesinde incelene- ceği, idari ve yargısal makamların tespitlerinden hareketle kanalizasyon sularının arıtım yapılmaksızın akarsuya dökülmesi şeklindeki müdahalenin o yörede yaşayan bireyler yönünden olumsuz etkilerinin olduğu, dava dosyası ekindeki bilgilere göre çiftçilik ve hayvancılık ile uğraşıldığı dikkate alındığında söz konusu akarsu kirliliğinin tehlikeli etki ve sonuçlarının önem kazandığı, akarsuyun konumu gö- zetildiğinde arıtım yapılmaksızın akarsuya kanalizasyon sularının dökülmesi neticesinde ortaya çıkan çevresel etkilerin başvurucunun özel ve aile hayatları ile konutlarının kullanımıyla sıkı bir bağlantı oluşturduğu, kamusal bir tasarruf sonucu başvurucunun da etkilenebileceği şekilde su kirliliğine yol açılmasının özel hayatına ve aile hayatına saygı hakkı çerçevesinde başvurucu üzerindeki etkisi dik- kate alındığında söz konusu çevresel rahatsızlığın Anayasanın 20. maddesinde güvence altına alınan hakka yönelik müdahale teşkil ettiği sonucuna varıldığından başvuruya konu çevresel rahatsızlığın Anayasanın 20. Maddesi bağlamında inceleme yapılmasını gerektirdiği, Anayasanın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı çerçevesinde kişilerin sağlığı olumsuz olarak etkileme tehlikesi oluşturacak şekilde kanalizasyon suyunun arıtılmadan akarsuya salınmama- sı yükümlülüğünün bulunduğu, bunun nasıl yapılacağı ve bu kapsamda hangi tedbirlerin alınacağı hususunun kamu otoritelerinin takdirinde olmakla birlikte Valilik tarafından 2006 yılında söz konusu çevre kirliliğine yol açıldığının tespit edildiği halde davalı Belediye tarafından kirliliği önleyebilecek atık su arıtma tesisi için hazırlanan iş termin planında öngörülen tarihin 11.10.2012 olarak belirlendiği, bunun yanında kanun koyucu tarafından 2872 sayılı Çevre Kanununda 2006 yılında yapılan düzenle- me ile Bakanlığın aynı yıl duyurulan genelgesinde atık su arıtma tesisi yapılması için on yıllık sürenin dolduğu halde 2014 yılında sonuçlanan tam yargı davasında derece mahkemelerince şikayet edilen çevre kirliliğinin önlenmesini sağlayacak arıtma tesisinin yapılmadığının tespit edildiği, idarece 2017 yılında düzenlenen “Çevre Durum Raporu”na göre aradan geçen süreye rağmen bu tesisin faaliyete geçirilmediğinin açık olduğu, başvurucunun müdahale nedeniyle güncel bir maddi zararının bulun- duğunun kanıtlanamadığı belirtilmekle birlikte, başvurucunun manevi tazminat taleplerinin de red-

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1