Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 1

51 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN EKİM 2019 Kararlar yapılabileceği ortadadır. Nitekim ilgili kanuni düzenlemede nispeten daha küçük belediyelerin mali imkânlarının sınırlı olduğu gerekçesiyle arıtma tesislerinin işletmeye alınma süreleri yerleşim yerlerinin nüfus durumları esas alınarak belirlenmiştir. Bu kapsamda örneğin nüfusu 100.000’den fazla olan belediyelerde üç yıl, nüfusu 2.000 ile 10.000 arasında olan belediyelerde ise on yıl olarak belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu alanda alınacak tedbirlerin ve yapılacak işlemlerin tesisi bakımından kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisi olduğunu kabul etmektedir. 63. Kanalizasyon suyu arıtımı ile ilgili alınan bu kanuni ve idari tedbirlerin sorunun çözümü için uy- gulanmaya başlanması, belirtilen yapısal çevre sorununun çözümü bakımından büyük önem ta- şımaktadır. Somut olay açısından da tespit edilen su kirliliğinin önlenmesi için önemli bir adımın atıldığı ve öngörüldüğü gibi arıtım tesisinin yapılması durumunda başvurucuların özel ve aile hayatları ile konutlarına etkileri olan önemli bir çevre sorununun çözüme kavuşturulacağı kuşku- suzdur. 64. Ancak geleceğe dönük olarak bazı tedbirlerin uygulanacak olması somut başvuruda mevcut du- rum itibarıyla başvurucuların mağdur sıfatlarını ortadan kaldırmamaktadır. Başvurucuların mağ- dur sıfatlarının ortadan kalkabilmesi için hakkın ihlaline yol açan sebeplerin ortadan kaldırılması ve başvurucuların bu sebeple uğradıkları manevi zararların ise hakkın ihlalinde geçen süre gözö- nüne alınarak telafi yoluna gidilmesi gerekmektedir. 65. Yukarıda da değinildiği üzere somut olayda başvurucuların şikâyet ettikleri kanalizasyon suyu- nun arıtım yapılmaksızın akarsuya dökülmesinin kamusal bir tasarruf sonucu gerçekleştiği ve bu durumun ise başvurucuların özel ve aile hayatına saygı haklarının ihlaline yol açan bir müdahale teşkil ettiği açıktır. Olayda Valilik tarafından, 2006 yılında söz konusu çevre kirliliğine yol açıldığı tespit edilmiş ve Belediye tarafından kirliliği önleyebilecek atık su arıtma tesisi için hazırlanan iş termin planında öngörülen tarih ise 11/10/2012 olarak belirlenmiştir. Bunun yanında kanun koyu- cu tarafından 2872 sayılı Kanun’da 2006 yılında yapılan düzenleme ile Bakanlığın aynı yıl duyu- rulan genelgesinde atık su arıtma tesisi yapılması için on yıllık süre de dolmuştur. Ancak 2014 yılında sonuçlanan tam yargı davasında derece mahkemelerince şikâyet edilen çevre kirliliğinin önlenmesini sağlayacak arıtma tesisinin yapılmadığı tespit edilmiş olup (bkz. § 24) idarece 2017 yılında düzenlenen “Çevre Durum Raporu”na göre aradan geçen süreye rağmen bu tesisin faali- yete geçirilmediği anlaşılmaktadır (bkz. § 17). 66. Diğer taraftan olayda derece mahkemelerince başvurucuların müdahale nedeniyle güncel bir maddi zararlarının bulunduğunun kanıtlanamadığı belirtilmekle birlikte başvurucuların manevi tazminat talepleri de reddedilmiştir. Bu kararların gerekçelerinin ise esas itibarıyla ileride tamam- lanacak bir arıtma tesisinin inşasına girişildiği olgusuna dayandığı anlaşılmaktadır. Hâlbuki baş- vurucuların özel ve aile hayatlarına saygı haklarının ihlaline yol açılması nedeniyle oluşan manevi zararlarının giderilmesi başvurucuların anayasal haklarının ihlali nedeniyle katlandıkları külfetin azalmasını sağlayacağı gibi benzeri yeni ihlallerin önüne geçilebilmesi yönünden caydırıcı bir etki oluşturması bakımından da önem taşımaktadır. Dolayısıyla tam yargı davası süreci devam ederken iş termin planında öngörülen sürenin dolduğu ve şikâyet edilen çevresel rahatsızlığın giderilmemiş olduğu dikkate alındığında salt arıtma tesisinin ileride yapılacak olması, anayasal hakları ihlal edildiği tespit edilen başvurucuların meydana gelmiş ve devam eden manevi zarar- larının giderilmesi bakımından yeterli görülemez. Buna göre olayda çevresel rahatsızlığa kamu makamlarının yol açtığı gözetildiğinde başvurucuların anayasal haklarına yapılan müdahale neti- cesinde oluşan manevi zararlarının karşılanmasına neden gerek olmadığını makul bir şekilde izah etmeyen derece mahkemelerinin kararlarının ilgili ve yeterli olduğu kabul edilemez. 67. Bu tespitler ışığında başvurucuların özel ve aile hayatına saygı hakkı bağlamında kamu makam- larının üzerine düşen pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna varılmıştır.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1