Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Bülteni Sayı 1

23 TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu BÜLTEN EKİM 2019 ÇEVRE HAKKINA YAKLAŞIMLARI BAĞLAMINDA AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İLE TÜRK ANAYASA MAHKEMESİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Avukat Ecem Çoban Bilici Bursa Barosu Uluslararası sosyal anlayışa göre; insanın hükmedebildiği her ‘şeyin’ insan için yaratılmış olduğu ve dolayısıyla insanın bu şeylerle istediğini yapmakta bir bakıma özgür olduğu veya insan bir ‘şey’ üze- rinde hâkimiyet kurabiliyorsa bunun hükmetmek için başlı başına yeterli meşruiyet zeminini oluştur- duğu kabul edilir. İnsan ve doğa arasındaki ilişkide de geçerli bu anlayış bugün hala çok büyük ölçüde kabul görmekte olsa da, II. Dünya Savaşı sonrasındaki bilimsel gelişmelerle biyosferin insan kaynaklı bozulmalara karşı büyük ölçüde savunmasız olduğunun kabul edilmeye başlanmasıyla birlikte bazı ülkelerde toprağın, havanın, suyun, vb. korunması yönünde adımlar atılmaya başlandığı görülmüştür. 1 O zamandan beri pek çok sivil toplum kuruluşu ve uluslararası devlet teşkilatları kurulmuş, farklı sayı- da yasal işlem ve araç geliştirilmiştir. Bu, çevre hukukunu yalnızca iç hukukun önemli bir unsuru değil; aynı zamanda uluslararası hukukun gelişen bir bileşeni haline de getirmiştir. 1970’lerden sonra, çevre hukuku, uluslararası ve disiplinler arası hukuk alanı olarak kabul edilmiş, doğanın korunması adına dünya genelindeki sınırlamaları arttırmak için uluslararası anlaşmalar yapılmıştır. Yine de ekolojik kriz önlenememiş, çevre hukukundaki tartışmalı alanlar üzerinde fikir birliği sağlanamamış, oturmuş bir sistem ne ulusal ne uluslararası düzlemde hayata geçirilememiştir. Çevre hukukunun gelişimi içerisinde bir diğer önemli nokta da bir insan hakkı olarak çevre hakkının tanınmaya başlanması olmuştur. Genel anlamda bu hak “ideal bir çevre hakkı” olarak değil, mevcut çevrenin muhafaza edilmesi, önemli bozulmalardan korunması veya bazı durumlarda iyileştirilme- si hakkı olarak anlaşılmıştır. 2 Ancak çevrenin korunmasının neden bir insan hakları meselesi olarak ele alınması gerektiği sorusuna farklı yanıtlar verildiği görülmektedir. Bunlardan biri, insan hakları perspektifinin devletler ve çevre yerine doğrudan bireylerin yaşamı, sağlığı, özel hayatı ve mülkiyeti üzerindeki çevresel etkileri ele almasıdır. 3 Buna göre, devletin sağlığı ve özel hayatı etkileyen kirliliği kontrol altına almak için önlem alma zorunluluğuna dayanarak çevresel kalite bakımından daha yük- sek standartların güvence altına alınması sağlanabilir. Veya, şirketlerin neden oldukları da dahil olmak üzere çevresel sıkıntıları düzenleme ve kontrol etmedeki başarısızlıklarından, adalete erişimin sağlan- masından, yargı kararlarının ve hukukun uygulanmasından devletler doğrudan sorumlu tutulabilir. 4 1 Aurelija Pūraitė, “Origins of Environmental Regulation”, Jurisprudencija: MoksloDarbuŽurnalas , Vol: 19(2), 2012, ss.657- 674, s.659. 2 Alexandre Kiss, “An Introductory Note on a Human Right to Environment”, Environmental Change and International Law: New Challenges and Dimensions , Ed. by, B Weiss, Tokyo: United Nations University Press, 1992, ss.199-204, s.201. 3 Alan Boyle, “Human Rights and the Environment: Where Next?”, Environmental Law Dimensions of Human Rights , Ed. by. Ben Boer, New York: Oxford University Press, 2015, s.202. 4 Ibid .

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1