İdare ve Vergi Hukuku Bülteni Sayı 1

İDARE VE VERGİ HUKUKU BÜLTENİ 20 açtığınız, pazar kahvaltınızda az yağlı patates kızartması yapmayı arzu ettiğiniz, bilindik ithal markanın airfryer’ını (sıcak hava fritözü) kur farkının da ötesinde dünyadaki muadil fiyatlarından kat be kat fazlasına satın alırsınız. Bu durumda patates kızartmanız daha sağlıklı olacağı gibi daha da pahalı hale gelir. Son birkaç yıldır ülkemizdeki pek çok hanenin az yağ kullanıp sağlıklı pişirme imkânı sağlaması nedeniyle ilgi radarına giren airfryer üzerinden konunun daha iyi izah edilebileceğini düşünüyorum. Örneğimize konu olan airfryer’ın Türkiye’de de yerli üreticisi mevcut olmakla birlikte ithal olan ürünün nihai tüketici açısından daha cazip gelen özellikleri bulunabilir. Nihai tüketici olarak ithal ürünü üreten markaya daha çok güven duyuyor ya da markayı daha kaliteli buluyor olabilirsiniz. Bu ürünün ithal olanının yurt dışında kur farkına rağmen fiyat performans olarak sizin için daha avantajlı olduğunu düşünebilirsiniz. Son birkaç yıl içerisinde ülkemizde airfryer’lara olan talep oldukça yüksek. Ürün yurtdışında sıradan bir mutfak ürünü olarak talep görmekte iken ülkemizde mutfağın demirbaşı olma yolunda ilerliyor. Mutfağımızdaki popülaritesi diğer küçük ev aletlerini gölgede bırakıyor. Çalışmayı hazırlarken sağlıklı mukayese edebilmek için esas aldığım, ithal olan ürün yurtdışı fiyatı perakende satış fiyatı 90 € bandındaydı. Devletin piyasaya müdahalesinin bulunmadığı ve ithalata ilişkin vergilendirmenin de ortalama oranda yapıldığı bir ekonomide, homo economicus olan tüketici yerli ve ithal olanı mukayese ettiğinde ithal olan airfryer’ı tercih edecektir. İşte tam bu noktada devlet yerli üreticiyi koruyabilmek adına ithalatta gözetim tebliği ile airfryer’ı gözetime tabii tutar, bir tebliğ yayınlar. Bu tebliğ ile airfryer ithalatı yapan firmalara, ya gözetim belgesi almalarını ya da “Birim gümrük kıymeti” üzerinden gümrük girişi yapılacağını düzenler. Çalışmanın yayına hazırlandığı tarihten kısa bir süre önce 35 USD olan Airfryer için birim gümrük kıymeti, yeni bir tebliğ ile 100 USD’ye çıkartılmıştır. Şayet fazladan vergi ödemek yerine gözetim belgesi alınmak istenirse de Ticaret Bakanlığı İthalat Genel Müdürlüğünce düzenlenecek gözetim belgesi ile ithal edilebilecektir. Ancak gözetim belgesinin adı var kendisi yok. Belgeyi alabilen ithalatçı firma sayısı yok denecek kadar az. Zira gözetim belgesi alabilmek için talep edilen bilgiler, firmaların paylaşmayı imtina edeceği türden veriler. Bu kapsamda ithalatçı ve üretici şirketlerin dağıtım ağından sahip olduğu lisanslara, stoklarından dönem kârlarına, genel üretim giderlerinden birim ürün maliyetine kadar ticari sır olarak kabul edilebilecek pek çok hassas bilgi talep edilmektedir. İlgili tebliğin ekinde bulunan kapsamlı bilgilerin onay süreçlerinden geçerek İthalat Genel Müdürlüğüne sunulması gerekmektedir. Ayrıca söz konusu bilgileri sağlamanın yanında, bu bilgilerin firmanın faaliyet gösterdiği ülkedeki bir resmi kurum tarafından onaylanması ve ilgili ülkedeki Türk Konsolosluğu tarafından apostil edilmesi de talep edilmektedir. Şirketler için belgelerin toplanması yanında onay süreci de çok uzun zaman almaktadır. Uygulamada ithalatçı firmalar gözetim belgesi edinme sürecindeki zorlukları aşmak için alternatif yolları tercih etmektedirler. Bu kapsamda birçok ithalatçı belirlenen eşiği aşmayan ürünlerin kıymetini gümrüğe beyan ederken “yurtdışı giderler” altındaki miktarları yüksek göstererek fiktif olarak ithal edilen ürünün kıymetini arttırmaktadır. Tercih edilen yöntem ithalatta ödenecek vergileri her ne kadar attırmakta ise de ticari sırlarını ifşa etmekten imtina eden şirketlere bir “kolaylık” sağlamaktadır. Ancak söz konusu yöntem ithalatçılar açısından başka sorunları gündeme getirmektedir. Yükseltilen vergi matrahı ile devletin vergi geliri artarken ithalatçının da maliyetleri artmaktadır. Vergi matrahının yükselmesiyle hesaplanan KDV miktarı da artmakta ve eşyanın yurt içi satış bedelinden daha fazla oranda KDV hesaplanmasına yol açmaktadır. Fazla ödenen KDV, sürekli devir KDV’si olan ödeme çıkmayan şirketlerde önemli bir finansman sorununu ortaya çıkarmaktadır. Fazla ödenen KDV, devir KDV’sinin içerisinde yıllarca kalabilmektedir. Ancak konumuzun kapsamını genişletmemek adına devreden KDV sorununu bültenin başka bir sayısında ele almanın daha doğru olacağı kanaatindeyim. Gözetim uygulamasına ilişkin düzenlemelerin devlet tarafından neden kanun ile değil de tebliğ, genelge gibi ikincil mevzuat düzenlemesi ile gerçekleştirildiği sorusunun cevabı ise gümrük birliğine üyeliğimizde gizli. Gümrük birliği kuralları gereğince gümrük birliğine üye ülkelerde dış ticaretin asıl amacı daha serbestleşmektir ve dış ticaret mevzuatı uluslararası anlaşmalara uygun olmak zorundadır. Türkiye bu anlamda kanun ile yapamadığı düzenlemeyi yerel üreticiyi de koruma saiki ile tebliğ ve genelge ile gerçekleştirmektedir. Bu durum Avrupa Komisyonunun Türkiye raporlarında her dönem eleştiri konusu olmaktadır. Ancak pek çok Avrupa ülkesinin yerel üreticisini önceleyen, koruyan ve gözeten uygulamaları bulunmaktadır. Özetle gözetim uygulaması uluslararası anlaşmalarla kapsamı belirlenen gümrük vergilerinin haricinde tebliğ ve genelgeler ile ayrıca ek bir mali yükümlülük ortaya çıkarmaktadır. Ezcümle, sağlıklı bir patates kızartması yemek isteyen nihai tüketici açısından bakıldığında, gözetim uygulamasının hane bütçesine pek dost gözükmediği ortadadır. Fakat bir ülkenin dış ticaret politikası belirlenirken makro iktisadi veriler de hiç kuşkusuz göz ardı edilemeyecektir. Cari açığının daha fazla artmaması için dış ticaretin gözetim uygulaması ile kontrol altında tutulması da elzemdir. Ancak gözetim uygulamasının sağlıklı işletilmemesi, kurum oluşturulurken kurgulanan gözetim belgesi gibi enstrümanların işlevsiz bırakılması iç piyasada fiyatların ayrıca yükselmesine neden olmakta, olan yine sağlıklı patates kızartmasını ucuza yiyemeyen nihai tüketiciye olmaktadır. Saygılarımla.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1